CHP, 9 Eylül 1923'te, yani Cumhuriyet'in ilânından 50 gün önce kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmadan kurulan bu 'tek parti', ceberrut, jakoben ve totaliter bir devlet anlayışının simgesi oldu ve Osmanlı monarşisinde bile hür düşünceye alışmış olan toplumumuzda hiçbir zaman benimsenmedi. CHP'nin 'tek parti diktası' karşısında kurulan ve kısa zamanda kapatılan siyasî partiler, mağdur ve mazlum halk kitlelerinin desteğini aldılar.
Cumhuriyet'in ilânından yaklaşık bir yıl sonra Kâzım Karabekir'e kurdurulan 'Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası', kısa zamanda benimsenince, 5 Haziran 1925'te kapatıldı. Zira, tek parti CHP cuntası ilk seçimlerde tahakkümüne son verileceğini anlamıştı.
Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF), Ali Fethi Okyar tarafından bir 'sarı parti' olarak danışıklı dövüş neticesinde 12 Ağustos 1930'da kuruldu. Lâkin mağdur halkımız CHP tahakkümünden o derece mustarip idi ki, derhal SCF'ye büyük bir teveccüh gösterdi. Bunu gören CHP diktası, üç ay sonra SCF'yi de kapattı.
7 Ocak 1946'da Demokrat Parti (DP) kuruldu ve güya çok partili hayata geçildi. Lâkin, 'Şeflik Dönemi'nin, Savaş sonrası Müttefiklerin zorlamasıyla başka partiye izin vermesinin sebebi, 21 Temmuz 1946'da yapılan seçim soytarılığı ile açığa çıktı. 'Açık oy, gizli sayım' esasına göre yapılan bu trajikomik seçimlerde, seçim sandıkları jandarmalar tarafından kaçırıldı. Halkımız gene mağdur edilmişti. Nihayet, 14 Mayıs 1950 seçimleri ile Demokrat Parti Menderes'in liderliğinde iktidara geldi. Halkımız, yıllarca devam eden mağduriyetine cevap veriyor ve CHP tiranlarını tahtlarından indiriyordu. 1954 ve 1957 seçimlerinde de sandıktan çıkamayan jakoben zihniyetli CHP, demokrasiden ümidini kesince ordudaki darbecileri kışkırtarak 27 Mayıs 1960 Darbesi'ni düzenledi ve Türkiye'de 'Darbeler Dönemi' ve militarist vesayet başladı.
***
1961 Seçimlerinde,
DP'nin mirası üzerine kurulan
AP ve
YTP kasten ikiye bölündüğü halde, toplam olarak darbeci
CHP'den daha fazla oy aldılar. 27 Mayıs ile mağdur edilen milletimiz tepkisini göstermişti. Hele
1965 Seçimleri, açıkça
27 Mayıs Fâciası'nın rövanşı oldu ve
Süleyman Demirel liderliğindeki
AP -önüne konulan
Millî Bakiye Sistemi engeline rağmenyüzde 53 oy alarak iktidara geldi;
CHP'nin oyu ise yüzde 29'a düşmüştü.
Mağdur edilen seçmenin demokratik tepkisi,
12 Eylül Darbesi'nden sonra da ortaya çıktı. Bu defa, mağduriyetin oylarını merhum
Turgut Özal'ın
ANAP'ı toplamış ve tek başına iktidara gelmeyi başarmıştı.
27 Aralık 1995'te yapılan seçimlerde bu defa,
'irtica' tehdidi altında yıllarca
'gerici' ilân edilen büyük halk kitleleri, mağduriyetlerini RP'yi birinci parti yaparak gösterdiler. Ancak, ne yazık ki malûm jakoben, darbeci zihniyet,
28 Şubat 1997 Darbesi ile
RP-DYP Koalisyonu'nu devirdi.
28 Şubat'ta da başrolde gene
CHP, jakoben ulusalcılar ve diğer millî irade düşmanları vardı. Milletimiz,
28 Şubat'taki mağduriyetini ve değerlerine karşı girişilen tahribatın tepkisini
3 Kasım 2002 seçimlerinde gösterdi.
AK Parti, oyların yüzde 34,3'ünü toplayarak tek başına iktidar oldu. Aslında bu defa asırlık bir mağduriyetin hesabı görülmüştü.
Cumhurbaşkanı seçimi, 2007'deki
Mart ve
Nisan aylarını halkımıza zehir etti. Çünkü, eşinin başı örtülü
Cumhurbaşkanı istemeyen
CHP elitist ve jakoben azınlığı, ulusalcı sözde hukukçuları da kullanarak
'367 kepazeliği'ni çıkarıp siyasallaştırdıkları
Anayasa Mahkemesi ile birlikte hukuka takla attırdılar. Bu arada,
TSK da gene
CHP'nin provokasyonuyla
27 Nisan 2007 Muhtırası'nı verdi. Bunun üzerine
AK Parti, seçimleri erkene çekerek
22 Temmuz 2007 seçimlerini yaptırdı. Oylarını yüzde 46.6'ya çıkaran
AK Parti, ikinci seçim zaferini kazanarak tekrar tek başına iktidara geldi.
Yarın konumuza devam edeceğiz.