Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN CELAL GÜZEL

Demokrasimizi deldirmeyiz, başbakanımızı yedirmeyiz

Dün sosyal medyada resimli bir mesaj dolaşıyordu: 'Menderes'i astınız, Özal'ı zehirlediniz, Erdoğan'ı yedirmeyiz'. Son derece manidar olan bu mesajın milletin büyük çoğunluğu tarafından paylaşıldığına hiç şüphem yok...
Taksim Gezi Parkı olaylarının çeşitli açılardan yorumlanması mümkündür: İlgilileri suçlayabilirsiniz; marksist terör gruplarının ve muhalefetin kışkırtıcılığından bahsedebilirsiniz; bir birikimin patlaması diye düşünebilirsiniz; olaylara katılanların demokratik protesto haklarını kullandıklarını söyleyebilirsiniz.
Lâkin bu olayların bir dikta rejimine ve diktatöre karşı başkaldırı olduğunu hiçbir şekilde iddia edemezsiniz. Bu olayların, 2010 Aralığı'nda Tunus'ta başlayan ve Mısır, Cezayir, Libya, Yemen ve son olarak da Suriye'deki 'Arap Baharı' ile hiç benzerliği ve münasebeti yoktur.
Bu saydığım ülkelerde zalim diktatörler vardı. Demokratik rejim söz konusu bile edilemezdi. Türkiye'de ise, bazı askerî müdahalelerle kesintiye uğramasına rağmen, 1950'den beri devam eden 63 yıllık köklü bir demokratik sistem geçerlidir.
2002'den beri girdiği bütün seçimleri kazanmış 10.5 yıldır devam eden demokratik bir iktidarı 'diktatörlük'le itham edebilmek için hırstan gözü kararmış müfterîler olmak gerekir. Son dönemde, Türkiye'de demokratik rejimin üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmıştır ve 'İleri Demokrasi'nin bütün normları yerine oturtulmaya başlanmıştır. Tava, tencere çalanlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar istikrarlı ve başarılı bir ekonomik dönem yaşanmadığını nasıl bilmezler?
Evet, bir 'Türk Baharı' vardır; ancak bahar, Türkiye demokrasisinin ve ekonomisinin son dönemde idrak ettiği bir 'gerçek bahar'dır.

***

Olaylar tahlil edildiğinde şu etkenler görülüyor:
1. Olayların başlangıcından itibaren kasıtlı bir 'bilgi kirliliği' oluşturulmuş; bu konuda yazılı, sözlü ve sosyal medya kullanılmıştır. Ancak ilgililer, konu hakkında kesin ve tatmin edici bilgileri kamuoyuna zamanında intikal ettirmekte yetersiz kalmışlardır.
2. Bu tür olaylarda hep olduğu gibi marksist teröristler ve provokatörler gene baş rolde bulunmuşlardır. Yoksa sıradan vatandaşların, arabaları, işyerlerini yakıp yıkmaları düşünülebilir mi?
3. Olayların ardında, 2007'de yapılan 'Cumhuriyet Mitingleri'nde olduğu gibi Ergenekon çevreleriyle muhalefet partilerinin provokasyonlarının da rolü vardır. Ayrıca, olaylara karşı tavrını açıkça koyan MHP liderine rağmen bir kısım partili eylemlere katılmıştır. CHP ise, sırf Taksim'i desteklemek için Kadıköy mitinginden vazgeçmiştir.
4. Bir birikimin patladığı iddiasına gelince;
a) 'Görüşme Süreci'nin oluşturduğu belirsizlik ve bu meselenin kamuoyunu sürüklediği bekleyiş, nüfusun yüzde 90'ını meydana getiren esas kitlede tepkiye sebep olmuştur. Nitekim gösterilerde bolca Türk Bayrağı kullanılması bununla açıklanabilir.
b) 'Alkol lobisi' etkili bir aleyhte kampanya yürütmüş ve son derece isabetle getirilen ve benzeri bütün demokratik ülkelerde de bulunan 'alkollü içki düzenlemesi', 'içkinin yasaklanması' şeklinde lanse edilerek Başbakan'ın sözleri istismar edilmiştir.
5. Bu olaylarda bence polisin hiçbir kusuru yoktur. 'Biber gazı' zararlıysa kullandırmazsınız. Polis, elindeki bütün imkânları kullanarak asayişi teminle sorumludur.
***

Demokratik toplumlarda bazen bu çeşit olaylar meydana gelebilir; 3 milyar ağaç dikmiş bir liderden de 12 ağacın hesabı sorulabilir. Lâkin önemli olan soğukkanlılıkla demokrasinin ve hukukun gereğini yapmaktır. Sandık düşmanlarının telâşı boşunadır; biz bu gibi olaylarla demokrasimizi deldirtmeyiz ve Başbakanımızı bu defa yedirtmeyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA