Mülkiye'deki öğrencilik yıllarımın başında, yemekhanedeki yemekleri beğenmediğimiz için davullu zurnalı ilk boykotu biz yapmıştık. O zamanki dekanımız rahmetli Prof. Aziz Köklü hocamız bizi haklı bulmuş ve yemekhaneyi yeniden düzenlemişti. Daha sonra mâsumane öğrenci talepleri için çeşitli boykotlar yapmıştık. Ünlü 68 olayları sırasında bir sabah Fakülte'nin ana binasının ön yüzünde Marksist militanların boydan boya astıkları şu afişi gördük: 'Boykota neden, bozuk düzen...' Bu, artık haklı öğrenci taleplerinden çıkmış, siyasî bir mahiyete bürünmüştü.
Bazen cezaevlerinde de boykot ve benzeri gösterilere rastlanabilir. Cezaevi yöneticileri ve diğer yetkililer bu konuda gereğini yaparlar. 28 Şubat Darbe Dönemi'nde ben de savcının basiretsizliği yüzünden halktan ziyaretçilerimle görüştürülmeyince kısa süreli bir boykot yapmıştım.
Lâkin, çok sayıda PKK/KCK tutuklu ve hükümlüsünün 'açlık grevi' ile bu anlattıklarımın hiçbir ilgisi yoktur. Son olayda, teröristler ve yardakçıları açıkça devlete şantaj yapmaya çalışmaktadırlar.
***
Evvelâ şu temel kaideyi yazalım: Tek bir insanın hayatı dahi değerlidir ve insanlar ölüme terk edilemezler. Her ne sebeple olursa olsun, devlet açlık grevine ve insanların kendilerini öldürmelerine seyirci kalamaz. Demokratik hukuk devletine bağlı olan ve meşruiyet sınırlarını aşmamaya gayret eden güvenlik güçlerimiz ve cezaevi yöneticilerimiz, bu konuda gereğini yapacak ve eli kanlı terör örgütünün bu defa kendi militanlarını öldürmelerine mâni olacaktır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirleri İnfaz Kanunu'nun 82. maddesi uygulanarak, cezaevi hekimlerinin hayatî tehlike ve şuur kaybı tespit ettiği tutuklu ve hükümlüler, isteklerine bakılmaksızın tedavi altına alınacaktır.
Cezaevlerinde, gene
PKK-KCKBDP tarafından, devlete şantaj yapmak için düzenlenen ve terörün devamı mahiyetinde olan ölüm orucu propagandası önlenecektir.
***
PKK-KCK ile onların hizmetkârı olan
BDP, bu açlık grevlerini kullanarak devletten tâviz almaya çalışıyor.
PKK'nın emriyle açlık grevi yapanların isteklerinin yerine getirilmesi imkânsızdır. Şöyle ki:
1. Teröristbaşı
Apo'nun tahliyesi veya ev hapsine alınması mümkün değildir.
2. Ana dilde eğitim,
Türkiye'nin bölünmesine yol açar.
CHP lideri
Kılıçdaroğlu bile buna açıkça karşı çıkmıştır.
3. Operasyonlar ve yargılamalar aslâ durdurulamaz. Tamamen etkisiz hâle getirilmek üzere olan terör örgütünün ve destekçilerinin asıl derdi de budur. Diğer taraftan, aslında ihtiyaç olmayan ana dilde savunma konusunda bir engel yoktur ve son
AK Parti Kongresi'nde bu konu ele alınmıştır. Ayrıca, cezaevi şartlarının daha fazla iyileştirilmesi mümkün olabilecektir.
***
Aslında, bütün mesele teröristbaşının serbest bırakılmasının ve terörle mücadele operasyonlarının durdurulmasının sağlanmasıdır. Bu konuda,
Apo,
PKK ve türevleri devlete şantaj yapmaya çalışmaktadırlar.
Dikkat çekici olan husus,
PKK-KCK yöneticileri ve
BDP'liler iştahla kebapları götürürken, cezaevindeki birçoğunu kandırarak teröre sürükledikleri genç militanlarına gözlerini kırpmadan
'ölüm' emrini vermeleridir.
Devlet bu şantaja boyun eğmeyecek ve aslâ tâviz vermeyecektir.
Bu alçak ve vicdansız güruhun uyguladığı psikolojik harekâta muhatap olan benim canımdan aziz
Kürt kardeşime sesleniyorum: Bizim
Güneydoğu'dan dağa kaldırılarak teröre sürükledikleri çocuklarımıza ölüm emrini verirken, kendileri bir eli yağda, bir eli balda sefa süren bu sefil yaratıkların hep beraber yüzlerine tükürelim.