Sevgili okuyucular, yazımın başlığından bu pazar sohbetinde neden bahsedeceğimi anlamışsınızdır. Zaten Suriye'nin saldırganlığı neticesinde gerginleşen mevcut siyasî ortamda herhâlde 'fasulyenin fazileti'nden söz edecek değildim.
Hükûmetin Suriye politikası
Efendim, 1921'deki Anlaşma'dan sonra, son 90 yıllık dönemde Suriye ile en yakın münasebetler AK Parti Dönemi'nde tesis edildi. Suriye'de 'Arap Baharı'nın başladığı 2011 Martı'na kadar, Türkiye Suriye'ye 'stratejik müttefik' muamelesinde bulundu. Öyle ki, her iki ülke Ortak Bakanlar Kurulu Toplantıları dahi yaptılar. Bunda, hem komşularımız arasında 'sıfır sorun politikası'nın, hem de Beşar Esad'daki demokrasi eğilimi algısının rolü olmuştur. Lâkin yaklaşık 20 ay önce, Suriye'deki BAAS diktasının ve Esad'ın maskesi düştü; altından dünyanın en zalim ve totaliter rejiminin iğrenç yüzü görüldü. Bu müddet zarfında mezhep çatışmasını ve iç savaşı körükleyen BAAS güçleri, 40 binden fazla insanı katletti; 100 binlerce kişi yaralandı; yarım milyon insan işkence edilerek hapsedildi; 400 bin Suriyeli mülteci başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere sığındı ve ülkedeki milyonlarca Suriyeli yerinden, yurdundan oldu. Türkiye olarak biz burnumuzun dibindeki bu insanlık fâciasına, dindaşlarımızın ve soydaşlarımızın katliamına seyirci kalamazdık. Gene de geçen yıl ağustosa kadar Esad'ı demokrasiye ve barışa davet ettik. Fakat Esad ve BAAS'çı katiller, çocuk, kadın, ihtiyar demeden bu alçakça katliama devam ettiler. Hükûmet'in Suriye politikası esas itibariyle doğruydu ama ne yazık ki çok oyalandık; hatta Esad'ın bir uçağımızı vurması karşısında da ânında gereken tepkiyi gösteremedik. Şimdi, Akçakale olayından sonra hemen misliyle müdahalemiz çok doğru olmuştur. Ayrıca, TBMM'nin toplanması ve Anayasa'nın 92. maddesine göre TSK'nın kullanılması için tezkere çıkarılması, son derece gerekli ve savaşı önleme bakımından caydırıcı olmuştur.
CHP'nin Suriye politikası
Efendim, krizin başlangıcından itibaren CHP yanlış ve tutarsız bir politika içine girmiştir. Bir yandan Şeflik Dönemi CHP'sinin ürkek ve pasif dış politikası, diğer taraftan Esad katliam yaparken, Suriye'ye âdeta destek mahiyetinde CHP heyetinin gitmesi ve CHP'nin katliamcı Esad'ın yanında gibi görünmesi, akla mezhepçi bir politikayı getirmiştir. Halbuki bizim Alevî canlarımızın Suriye'nin din düşmanı Nusayrîleri ile hiçbir ilgileri yoktur. Hatay'daki Arap asıllı kardeşlerimiz de katliamcı Esad'a değil, Türkiye'ye bağlıdır ve milletimizin değerli bir parçasını oluşturur. Geçtiğimiz perşembe günü toplanan TBMM Genel Kurulu'nda, CHP'liler BDP-PKK'lıların kuyruğuna takılarak, Türkiye'nin güvenliği için gerekli olan Suriye Tezkeresi'ne karşı çıkmışlardır. Bahane olarak da Tezkere'nin düzenlenme biçimini göstermişlerdir. Halbuki, bu işin uzmanı sıfatıyla belirtmek isterim ki, kabul edilen tezkere hem ruhu hem de lafzı itibariyle, Anayasa'ya, hukuka ve uluslararası kaidelere tamamen uygundur. Milletimiz, Türkiye'nin kritik bir millî güvenlik meselesinde, CHP'nin nasıl BDP'lilerin peşinden gittiğini hatırlayacaktır.
MHP'nin Suriye politikası
Efendim, Suriye politikası biraz evhamlı ve ürkek olmakla beraber, millî meselelerde muhalefeti bırakıp Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin millî güvenliğini düşünen MHP, Tezkere için olumlu oy kullanarak millî tavrını ve tutarlılığını bir defa daha ortaya koymuştur.
BDP'nin Suriye politikası
Efendim, bilindiği gibi BDP'nin bugüne kadar hiçbir özgür davranışı olmamıştır. Kendilerinin de zaman zaman itiraf ettikleri gibi, bu zavallıların adına İmralı ve Kandil düşünüp karar verirler. Bu durumda PKK-KCK'nın Meclis'teki uzantısı olan BDP'nin, kendi deyimlerine göre 'TC'nin menfaatlerini gözetmesi mümkün değildir. Bunlar, bu krizde Türkiye'nin nasıl zarar göreceğinin hesabını yaparlar. İşte, CHP'nin kuyruğuna takıldığı BDP'nin gerçek yüzü budur...