Son haftalarda bazı liberal ve solcu yazarlar, AK Parti İktidarı'nı ve Başbakan Erdoğan'ı, 'devletleşmek', 'Ankaralılaşmak' ile suçluyorlar.
Bu iddialarına mesnet olarak da teröre karşı mücadeleyi, TSK ile dayanışmayı, Kıbrıs davasındaki tutumu ve Uludere olayını gösteriyorlar. Böylece, güya Erdoğan'ın liberal demokrasiden saptığını ve bürokratik devletçi anlayışa meylederek 'değişim'den uzaklaştığını söylemeye çalışıyorlar. Bu iddialar tamamıyla gerçek dışıdır. Tam aksine Başbakan Erdoğan, hemen her gün 'ileri demokrasi' ve 'değişim' yolunda önemli bir adım atıyor; Türkiye'yi bir hayli radikal şekilde değiştirmeye çalışıyor. Gerçekleştirilen değişiklikler geniş kitleleri rahatlatıyor. Türkiye'nin muhalefet tarafından 'korku imparatorluğu' olarak ilân edildiği son dönemde, sadece birkaç günlük yenilikleri örnek olarak sıralayalım:
'Üçüncü Yargı Paketi' ile yargıda reform çalışmalarında önemli bir adım atılmış ve başta medya olmak üzere birçok konuda liberalleşme sağlanmış; eğitimde 'katsayı' haksızlığına son verilmiş ve meslekî-teknik orta öğretim rahatlatılmış; ayrıca yapısal reformla eğitim süresi 12 yıla çıkarılarak kalitenin artırılması hedeflenmiş; millî bayramların militarist yapısının değiştirilmesine girişilmiş; TSK, Orduevlerindeki hiyerarşik statüyü değiştirmiş; militer anlayıştaki Millî Güvenlik dersleri kaldırılmış; 'Çek Kanunu' ile piyasa ekonomisi rahatlatılmış ve ekonomik suça ekonomik ceza uygulamasına geçilmiş...
Sorarım sizlere, bu yapılanların hangisi 'devletleşmek' ya da 'Ankaralılaşmak'tır?...
***
Merhum Menderes, 1950'de iktidara geldikten sonra ekonomik ve dış politika alanlarında çok önemli ve köklü değişimlere imzasını atmış, ancak ne yazık ki bir parçası olduğu Cumhuriyet bürokrasisini değiştirememiş ve sonunda da tek partici
CHP ile militarist bürokrasinin kurbanı olmuştur.
Demirel,
27 Mayıs'tan sonra araziye uyarak militarist vesayete tâbi olmuş; siyasallaşan askerin ve yüksek yargının izin verdiği sınırlar içerisinde siyaset yapabilmiş; böyle olunca da
Türkiye'nin statik ve bürokratik devlet yapısını değiştirememiştir.
Rahmetli Özal,
12 Eylül'den çıkışın sınırlayıcı şartlarına rağmen,
Türkiye'yi yapısal olarak değiştirmeye çalışan ve bunda büyük ölçüde muvaffak olan bir devlet adamıdır. Yaptığı reformlar neticesinde,
Türkiye büyük bir
'dönüşüm' gerçekleştirmiş ve kendi deyimiyle
'çağ atlamış'tır.
Bu arada,
Türkiye'nin altın yıllarını kaybetmesine sebep olan çapsız liderleri ve koalisyon dönemlerini saymaya lüzum görmüyoruz.
***
Türkiye'de her alanda yapısal değişimi gerçekleştiren lider
Başbakan Erdoğan'dır.
AK Parti İktidarı döneminde, 9 yılda
Türkiye'deki
'zorba devlet' anlayışı ve
'merkeziyetçilik' büyük darbeler almış ve
'vesayet rejimi' yıkılmıştır. Şöyle ki:
1. Militarist Vesayet tasfiye edilmiştir.
İttihat-Terakki devrinden beri devam eden ve liberal demokratik rejime en büyük engeli meydana getiren militarist vesayet yıkılmış, taşlar yerli yerine oturtulmuştur.
2. Jüristokratik Vesayet tasfiye edilmiştir.
27 Mayıs ve
CHP militarizminin kalıntısı jüristokratik vesayet kaldırılarak
'siyasallaşmış yargı'ya son verilmiştir.
3. Bürokratik Vesayet tasfiye edilmiştir. Geçmişi
Şeflik Diktası oligarşisine kadar uzanan, dogmatik ve tutucu bürokratik elitizm zihniyetine darbe vurulmuştur.
Bu kadar büyük bir değişim ve dönüşümü gerçekleştiren bir siyasî iktidara ve bütün dünyanın takdir ettiği reformist bir lidere nasıl olur da
'devletleşti' ya da
'Ankaralılaştı' dersiniz?...
***
Aslında bu iddialarda bulunanları ve buna şuursuzca özenenleri yakından tanıyor ve ne demek istediklerini çok iyi anlıyoruz. Bunlar, kendi milletini beğenmeyen,
PKK destekçisi,
Ermeni muhibbi,
Rum hayranı, körükörüne asker düşmanı,
'devlet ve düzen' mefhumu gelişmemiş
'ver kurtulcu' tâifedir. Bunlara göre,
Türkiye'nin bir kısmı
Kürtçülere verilebilir;
Kıbrıs,
Rumlara terk edilebilir,
Ermeniler'den de derhal özür dilenmelidir.
'Devletleşmek', bunlara rıza göstermeyen
Başbakan Erdoğan'a atılan çamurdur. Bu sözde aydın mâkulesine fildişi kulelerinde hayâl görmeye devam etmelerini tavsiye ediyoruz.