6 Mayıs 2011 tarihli yazıma 'Suriye'ye Seyirci Kalamayız' başlığını vermiştim. Bu tarihten üç ay sonra Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Suriye konusundaki tavrını, aynı kelimelerle ifade ediyor.
Türkiye ile Suriye, son yıllarda birbirine çok yaklaşmış; aralarında Hafız Esad döneminin gerginliği sona ermiş ve kurulan sıcak ilişkiler 'stratejik ortaklık' olarak ifade edilmiştir. Bu yakınlaşmada Başbakan Erdoğan'ın 'komşularla sıfır sorun' diplomasisinin de rolü vardır.
Beşar Esad'ın demokrasiye yatkın görünümü, perde arkasındaki Baas diktasını bir dönem unutturmuş ve Suriye'nin demokratik rejime geçeceği konusunda ümit uyandırmıştır. Ancak, 'Arap Baharı'nın Suriye'ye sıçraması üzerine, mezhepçi bir azınlık dikta rejimi olan Baas yönetimi ve Beşar Esad gerçek yüzünü göstermiştir. Tanklar, silahsız ve henüz örgütlenmemiş halkın üzerine yürütülerek binlerce Suriyeli Arap ve Türkmen kardeşimiz katledilmiştir.
***
Türkiye,
Suriye'deki katliamlar karşısında tavrını uzun müddet netleştirmemiştir. Bu tutumunda,
12 Haziran Seçimleri öncesi siyasî yoğunluğun ve son
Yüksek Askerî Şûra sürecinin tesiri kadar,
Suriye politikasında tam bir dönüşün uyandırdığı haklı tereddüdün de rolü vardır. Lâkin, hangi sebeple olursa olsun, bu konuda geç kaldığımız görülmektedir. Zira, '
Suriye Bombası' artık kucağımızdadır.
Beşar Esad ve şürekâsının, artık sonuna kadar inatla kullanmaya devam edeceği anlaşılan baskı ve şiddet metotlarına karşı,
Türkiye'nin tavrını netleştirmesi ve dozajını gittikçe artıran tedbirler almaya başlaması gerekir.
Türkiye,
Irak'ın işgali sırasında pasif kalmış ve bu hatâsını çok pahalı şekilde ödemiştir.
Suriye konusunda da aynı hatâyı tekrarlamamak lâzımdır.
Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi,
Suriye bizim kendi iç meselemizdir. Aramızdaki sınırın uzunluğu,
Suriye'deki insanımızın güvenliği ve gittikçe artacağı anlaşılan mülteciler sorunu, bunu herhangi bir dış politika meselesi olmanın çok ötesine taşımıştır.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun bugünkü
Şam temaslarında,
Suriye'nin katliamcı tutumunda ısrar edeceği ve
Türkiye'nin '
seyirci kalmama' politikasından etkilenmeyeceği işareti verilse de,
Erdoğan ve
Davutoğlu'nun kararlı tutumlarının faydalı olacağı muhakkaktır. Bu isabetli ziyaret, en azından
Türkiye'nin sorumluluğunu yükleneceğini göstermesi bakımından önemlidir.
***
Suriye'deki katliamlara karşı,
Türkiye'nin birçok caydırıcı tedbir alması mümkündür. Bu tedbirler, her türlü siyasî ve ekonomik unsurları ihtiva edebilir.
Buna rağmen
Baas rejimi ve
Beşar Esad saldırılarına devam ederse,
Türkiye'nin
Baas rejimine karşı '
askerî müdahalesi'nin de söz konusu olabileceği düşünülmelidir. Bu takdirde uluslararası hukuka uygunluğun sağlanabilmesi için
BM ve
NATO çerçevesinde gerekli temaslar yapılmalıdır.
***
Suriye'de yüzde 10'luk bir mezhepçi azınlığa dayanarak
Hafız Esad döneminden beri idareyi elinde tutan son
Baas yönetimi de
Irak ve
Mısır'dan sonra yıkılmaya mahkûmdur. Baskı, şiddet ve katliamla netice almaları mümkün değildir.
Bu gerçeği bilerek
Türkiye'nin kesinlikle '
seyirci kalmamasını' ve tavrını buna göre belirlemesini diliyoruz.