Ömrünü demokrasi ve hürriyet mücadelesiyle geçirmiş naçizâne bir aydın sıfatıyla daima 'düşünce' ve 'düşünceyi ifade' hürriyetinden yana tavır aldım. Rahmetli Özal ile beraber, eski Türk Ceza Kanunu'nda 'düşünce suçu' mahiyetindeki 141, 142 ve 163. maddelerin kaldırılması başta olmak üzere, birçok 'demokratikleşme' reformunun gerçekleşmesinde rolümüz oldu. Özal'ın meşhur 'üç hürriyetler' vurgusunun ilk sırasında 'düşünce hürriyeti' geliyordu.
28 Şubat Darbesi döneminde, YDP Genel Başkanı olarak bütün Türkiye'de binlerce konferans verip demokrasiye ve düşünce hürriyetine sahip çıkmaya çalıştım. Bu yüzden cuntacıların tâlimatıyla hakkımda yüzden fazla dava açıldı. Nihayet, bir insan hakları mitinginde çağdışı başörtüsü yasağına karşı çıktığım için, eski TCK'nın 302. maddesine göre, güya halkı isyana teşvikten 1 yıl ağır hapse mahkûm oldum ve cezamı Ayaş Cezaevi'nde tamamladım. Bunu, günümüzde her gün isyan çağrıları yapan ve terörü alkışlayanlarla bir mukayese eder misiniz?...
***
Her türlü düşünce ve düşünceyi ifade suçu anlayışına karşıyım. Aslında, düşüncenin suç sayılması hukuk tekniği açısından da mümkün değildir. Bunun için de birçok demokratik geçinen ülkede
'düşünce' değil de
'düşünceyi ifade' suç sayılır. Bence, hangi maksatla yapılırsa yapılsın düşünceyi ifade de kesinlikle suç sayılmamalıdır.
Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne bütün kalbimle inanıyorum. Bunun için hiç gözümü kırpmadan canımı feda edebilirim. Bence ırkçılık ve etnik bölücülük son derece yanlış bir düşüncedir. Size garip gelecektir ama ben, hiç hoşlanmasam da her türlü ırkçı ve bölücü düşünceler de bu kapsamda olmak üzere bütün düşüncelerin serbestçe ifade edilebilmesinden yanayım. Hattâ buna, sevgili
Türkiyem'in bölünüp parçalanmasına dair öne sürülen düşünceler de dâhildir.
***
Düşünceyi ifade özgürlüğünün tek sınırı vardır: Terör ve şiddeti desteklememek... Zira bilindiği gibi, düşünceyi tek doğru olarak terör ve şiddet yoluyla zorla kabul ettirmek, ancak faşist ve totaliter rejimlerde mümkündür.
PKK (Kürdistan İşçi Partisi), marksist temelli faşist bir terör örgütüdür. Barış ve demokrasi sloganları,
PKK ve onun legal görünümlü temsilcisi
BDP tarafından ne kadar kullanılırsa kullanılsın, bu kocaman bir aldatmacadır.
Güneydoğu'daki
Kürt asıllı kardeşlerimiz, bu câniler tarafından her türlü şiddet ve kaba kuvvetle baskı altına alınmış ve son çeyrek asır boyunca, aynı
Mehmetçikler gibi şehit edilmişlerdir.
Bugün
Türkiye'de yaklaşık 7-8 milyon civarında
Kürt asıllı vatandaşımız yaşamaktadır. Halbuki
PKK / BDP'nin aldığı toplam oy, diğer bağımsızlar ile birlikte yüzde 6 civarındadır. Bu alınan oyların çoğunluğu,
PKK / BDP'ye istenerek değil, halk üzerinde estirilen terör, şiddet ve korku fırtınası sonucu verdirilmiştir.
***
Türkiye'nin, her türlü hürriyete, özellikle düşünceyi ifade hürriyetine ve
'İleri Demokrasi'ye sahip olabilmesi için önce
'Terör sorunu'nun hâlledilmesi şarttır. Teröristlerin saldırıları ve baskıları altında, devlete şantaj yapılarak, teröristlerle ve uzantılarıyla pazarlık edip aslâ sonuca ulaşamazsınız.
Şu gerçeğin altını çizerek belirtelim ki,
öncelikle terör örgütü etkisiz hâle getirilmeli ve tasfiye edilmelidir. 'Yeni Anayasa' öncesinde bu tasfiyenin mutlaka gerçekleştirilmesi şarttır. Terör desteği ellerinden alınınca,
BDP ve ırkçı - bölücülerin gerçek, demokratik ve meşru güçleri ortaya çıkacaktır. Bundan sonra artık terör ve şiddete bulaşmadan her isteyen istediği düşünceyi ifade edebilir.
Bir zamanlar
Türkiye'de
Komünist Partisi yasaklanmıştı. Lâkin bir avuç komünist militan ortalığı karıştırmaya ve huzuru bozmaya yetiyordu. Şimdi serbestçe siyasî faaliyette bulunuyorlar ve ancak binde 2'lik oylar alabiliyorlar. Terör desteği ve şantajı kaldırıldığı takdirde
BDP de aynı âkibete uğrayacaktır.
Esasen
"İleri Demokrasi"nin yegâne yolu, teröre değil düşünceye özgürlüktür.