Evvelâ şu gerçeğin altını çizelim ki, etnik bölücü Kürtçüler ve onların destekçileriyle 'Kürt Sorunu'nun teşhisinde aslâ mutabık değiliz. Irkçı-bölücü Kürtçüler, Kürt sorunundan söz ederken ayrı bir siyasî ve hukukî 'kimlik' peşinde olduklarını ve terör eylemlerini bunun için kullandıklarını itiraf etmektedirler. Bu arada asimilasyon edebiyatı yapmaktan da geri durmamaktadırlar.
Halbuki, Türkiye'de etnik bir sorun yoktur. Her zaman tekrarladığımız gibi Türkler ve Kürtler, bu vatan topraklarında bin yıldır müşterek tarih ve kültürlerini yaşamaktadırlar.
Türkiye'de, dış odakların destekledikleri ve bölücülerin Devlet'e karşı şantaj olarak kullandıkları 'Terör Sorunu' ve bölgenin fizikî şartları sebebiyle burada yaşayan halkımızın ekonomik-sosyal sorunları, yani 'Güneydoğu Sorunu' vardır.
***
Geçmişte rahmetli
Özal döneminde de yapıldığı gibi, dokuz yıllık
AK Parti İktidarı'nda
Güneydoğu halkımızın ekonomik ve sosyal bakımdan geliştirilmesi için dev projeler hazırlandı ve birçoğu gerçekleştirildi.
Ayrıca, 2009 yılından itibaren bütün
Türkiye'yi ihata eden
'Demokratik Açılım Projesi' ve özellikle bölge halkı için
'Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi' hazırlanarak uygulamasına geçildi. Ancak teröristler ve ırkçı-bölücüler, bunun terör eylemleri neticesinde elde edilen bir
'zafer' olduğunu düşündüler ve istismar ettiler.
Buna rağmen,
Hükûmet'in ve
Başbakan Erdoğan'ın bu projelerde ısrar etmesini, birlik ve bütünlükten tâviz verilmemesi şartıyla uygun buluyoruz.
***
Lâkin şu hakikati artık görmek lâzımdır ki, teröristi muhatap alarak
'Terör Sorunu'nun çözümlendiğine bugüne kadar hiç rastlanmamıştır. Teröristlerle, onların liderleriyle, legal gibi görünen uzantılarıyla müzakere ederek ve pazarlık yaparak
'Terör Sorunu'nu çözümlemeye çalışmak, en hafif tâbiriyle gaflettir.
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Büyük devletler terör sorununu pazarlık yaparak değil, büyüklüğünü ve gücünü göstererek çözüme kavuşturabilir. Aksi âcizlik olur.
Türkiye'de güya bir
'savaş' varmış;
'gerillalar' askerle savaşıyor ve arada
'barış' yapıyorlarmış. Hattâ,
Türkiye'de
'isyan' yaşanıyormuş... Bütün bunlar gerçek dışı ve gülünç iddialardır. Açık gerçek şudur:
Kürt asıllı vatandaşlarımız arasında taban tutmamış ve aslına yabancılaşmış bir hareket, millete ve devlete dayatılmaya çalışılmaktadır.
***
Devletimiz güçlüdür. Demokrasiden ve hukuktan ayrılmadan bu
'şakîler'in tasfiyesi zor değildir. Lâkin bunun için akıllı, kararlı ve cesur olmak gerekir. Bugüne kadar terör sorunu hâlâ çözümlenememişse, bu devletin âcizliğinden değil, konuyla ilgili mercilerin hatâlarındandır.
Bu hatâlar da muammâ değildir. Çeyrek asır boyunca, bir uzman, devlet yetkilisi, siyaset adamı ve gazeteci olarak yazıp çizdim. Ne yazık ki kimseciklere anlatamadım.
Bir defa, terör sorununu çözmek askerin işi değildir. Düzenli birliklerle eşkiyâ peşinde koşulmaz. Bunlarla ancak özel olarak yetiştirilmiş güvenlik güçleri mücadele edebilir.
İkinci olarak, polis
'özel harekât birimi', merhum
Özal döneminde, başta zamanın Emniyet Genel Müdürü
Saffet Arıkan Bedük olmak üzere gayretlerimiz sonucunda kurulmuş ve başarılı olmuştur.
Başbakan Erdoğan'ın meseleyi çözerken ön planda emniyet ile diğer güvenlik ve istihbarat birimlerini düşünmesi doğrudur.
Üçüncü olarak, önce
PKK-KCK terör grupları etkisiz hâle getirilir ve şantaj ortadan kaldırılır. Daha sonra
'Yeni Anayasa' ve mevzuat çerçevesinde, ülkenin birlik ve bütünlüğüne zarar vermeyecek tedbirler alınır.
***
'Terör Sorunu'nun yegâne çözümü, Devletin gücünü göstererek terörü tasfiye etmesidir. Gerisi lafügüzaftan ibarettir.