Milletimiz 12 Haziran'da sandığa gitti ve kolay kolay hiçbir demokratik ülkeye nasip olmayan bir çoğunlukla, seçmen sayısının yüzde 87'sinin iştirakiyle temsilcilerini seçti. Daha önce barajlı sistemde hiç görülmeyen yüzde 96'lık yüksek bir oranla milletin iradesi parlamentoda temsil imkânı kazandı.
Diğer taraftan, son çeyrek yılda Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi hâline geldi; hem de yoğun bir seçim kampanyasından sonra... CHP lideri Kılıçdaroğlu, Sosyalist Enternasyonal toplantısı için gittiği Atina'da, Yunanistan'ın hâlini görüp Türkiye ile mukayese etmiş midir acaba?..
Milletimiz, heyecanla TBMM'nin yeni dönemde toplanmasını ve başta Yeni Anayasa olmak üzere reform ve değişim çalışmalarını başlatmasını beklerken, CHP'nin yemin töreni boykotuyla kendisini sunî bir siyasî krizin içinde buldu.
***
Bu konuda önce şu hususları tespit etmek lâzımdır:
1. Bu kriz,
Ergenekon ve darbe dâvalarını baltalamak isteyen
CHP ve gerginliği tırmandırarak teröristlere
Meclis'in yolunu açmayı tasarlayan
BDP tarafından çıkarılmıştır.
Beklenmeyen bir netice değil, suiniyetli ve kasıtlı bir komplodur. Bu komploya birçok iyi niyetli
CHP milletvekili de istemeyerek âlet edilmiştir.
2. Krizle ilgili olarak
Başbakan Erdoğan'ın,
Hükûmet'in ve
AK Parti'nin hiçbir alâkası ve taksiri yoktur.
3. Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, seçilmiş tutukluların tahliyesi kararı tamamen yargının yetkisindedir.
Kılıçdaroğlu'nun da şimdiki tavrına ters düşen önceki ifadesine göre, yargı kararlarına saygılı olmak ve uygulamaktan başka çâre yoktur. Hukukun genel kaidesine göre takdirin takdiri olmaz.
4. Kriz, bağımsız mahkemelere baskı yaparak çözümlenemez. Çözüm, ancak
TBMM çatısı altında bulunabilir. Bunun için de önce
CHP ve
BDP milletvekillerinin,
Anayasa çerçevesinde
Meclis çalışmalarında yer almaları gerekir.
***
Başbakan feverânında ve târizlerinde haklıdır.
TBMM'nin bir kısım milletvekili bulunmadan çalışması da mümkündür. Lâkin, bu durum şekil bakımından doğru olabilir ama demokratik parlamenter rejimin ruhuna uygun olmayacaktır.
O halde, bu krizi
TBMM'de aşmanın yolunu bulmalıyız.
Cemil Çiçek'in
TMMM Başkanlığı, son derece isabetli bir intihaptır.
Çiçek, tecrübesi ve uzlaşmacı tavrıyla krizin aşılmasında aracılık yapabilir.
Başbakan Erdoğan, muhalefete çağrıda bulunarak tekliflerini getirmelerini istemiştir.
Fakat şaşkınlığı üzerinden atamayan muhalefet, kendini toparlayarak henüz üzerinde anlaştığı bir çözüm teklifi getirebilmiş değildir.
***
Hukukçuların son bir haftalık görüşlerini şu şekilde özetleyebiliriz:
* Hakkında mahkûmiyet kararı bulunan
Hatip Dicle'nin durumu diğerlerinden farklıdır.
Anayasa'nın 84. maddesine göre,
YSK kararıyla
Dicle'nin milletvekilliği düşmüş ve yerine sıradaki milletvekili seçilmiştir. Bu konuda birtakım istifalarla çözüm bulunamaz.
* Tutuklu sekiz milletvekili konusunda çözüm yolları:
1. Adalet Bakanlığı ve
Yargıtay'ın kanun yararı yolunu uygulamaları: Bunun için mevzuat müsait değildir. Ayrıca, bu durum yargı bağımsızlığını da zedeleyebilecektir. Buna rağmen denenmesi düşünülebilir.
2. CMK'nın değiştirilmesi: En pratik gibi görünen bu çözümün iki mahzuru vardır: Birincisi,
Anayasa'ya aykırılık devam eder; ikincisi, kişiler için özel hüküm konulmuş olur. Tutuklama mevzuatı, köklü bir çalışmadan sonra genel düzenlemeyle değiştirilmelidir.
3. Anayasa değişikliği:
Anayasa'nın, temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması hakkındaki 14. maddesi, milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. maddesi ve yasama dokunulmazlığı hakkındaki 83. maddesi değiştirilebilir.
Bütün bu düzenlemeler yapılırken aceleye getirmemeli ve kaş yapalım derken göz çıkarmamalıyız.
Bunun için anayasa ve ceza hukukçularının çalışmaları gerekir.
***
Bu arada,
Türkiye'deki ilk parlamento boykotunun 1969'da
Demirel tarafından yapıldığını kaydedelim. Sakın bu defa da
Kılıçdaroğlu'na yemin etmeme konusunda
O akıl vermiş olmasın?..