Geçtiğimiz hafta medyada "okulda şiddet" konusu oldukça yer buldu.
Konunun baş aktörü gençler anlaşılmak istiyor. Öyle eskiden olduğu gibi "bir gencin seviyesine inerek" bir şeyler anlatma devri geçti. Bir gençle diyalog kurmak istiyorsak, önce onun seviyesine çıkmayı bilmeliyiz. Onun yaşamını, kültürünü kısacası sosyal dünyasını paylaşmalıyız. Bu da öncelikle onların anne, babalarını ilgilendiriyor.
İki tip aile var. Birincisi ekonomik durumu yüksek olanlar. Çocukları pahalı okula gidiyordur. Ayrıca özel öğretmeni ve dershanesi de vardır. Cebinde parası, üzerinde marka elbise, ayakkabısı. Ancak bu tür gençler de mutsuz. Çünkü aile maddeten her şeyi yaptığından, gerisiyle ilgilenmiyor. İkinci ailemiz ise ekonomik durumu düşük olan. Acı yaşamdan bıkan annebaba gence zaman ayıramıyor. "Nasılsa okula gidiyor, okul ilgilensin" diye düşünüyor. Her iki tip ailenin çocuğu da mutluluğu sokakta arıyor.
İşte o zaman karanlık güçler ortaya çıkar. Önce onlara sevgiyle, güzellikle yaklaşırlar. Üzerlerinde güven sağladıklarında da onları uyuşturucuyla ve karanlık işlerle darmadağın ederler. Kısa sürede anne-baba okulları açılmalıdır. Burada "genç-aile iletişimi" eğitimi verilmelidir. Şiddeti önlemek istiyorsak, önce aileler çocuklarına sahip çıkmalıdır.
Okullarımızın büyük bölümünde sınıflar kalabalık.Öğrencilerin deşarj olabileceği kültür, spor olanakları ya da rehberlik çalışmaları az. Yöneticiler ve öğretmenler ellerinden geleni yapıyor. Ancak olanaklar bu kadar. Genç diğerlerinden farklı görünmek istiyor. Duygusal, sözel, cinsel veya fiziksel şiddetle öne çıkmaya çalışıyor. Başlıyor okul içi şiddet. Bunun bir de dışarısı var. Sokakta gençler ekonomik durumdan, kızerkek ilişkilerinden ya da siyasi olaylardan dolayı karşı karşıya geliyor. Burada kullanılan aletleri saymak istemiyorum. Ancak olaylar polisiye tedbirlere kadar dayanıyor. Okul çevrelerinde uyuşturucu piyasası geniş. Gençler fiziki ortamıyla, eğitimöğretimiyle, sosyal aktiviteleri ve rehberlik servisiyle "güvenilir okul" istiyor.
Televizyondaki dizilere dikkat!
TV'lerde şiddet içeren film ve diziler oynatılıyor. Ancak burada da annebabalara düşen görevler var. Bu tür film ve diziler 22.00'den sonra TV'de yer alır. Bu saatte çocuğunu TV'nin başından kaldıracaksın. "Ne yapayım kalkmıyor, bir şey yapamıyorum" diyemezsiniz. Sen şiddet içeren film ya da diziyi çocuğunla birlikte seyrediyorsan, yorum yapıyorsan, o zaman gence suç bulamazsın. İnternet kafelerin kapatılması sorunu halletmez. Teknolojik yaşamda önemli bir yeri olan bu kurumları denetleyerek iyi duruma getirmeliyiz. Annebabalar vakit geçirsin diye çocuğunuzu elinizle böyle kurumlara getiremezsiniz. Kurum yetkilisiyle konuşup, birlikte hareket etmeniz gerekir. Doğrudan TV'yi ya da internet kafeleri suçlamak bana göre yanlış.
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmamız gerekiyor.
Medyanın da "okul şiddeti" olaylarında dikkatli olması şart.
Olayların içinde olan okulların, gençlerin isimlerini ve resimlerini açık şekilde deşifre etmemeliyiz. Ayrıca TV'lerde eğitim programlarına yer vermeliyiz. Bu konu medyada hayli yer buldu. Ancak iki program beni çok etkiledi. Siyaset Meydanı ve Teke Tek. Her ikisinde de konunun gerçek konukları yer aldı. Konuya neden, niçin, nasıl ilkeleriyle yaklaşıldı. Eleştiri yapıldı, öneride bulunuldu. "Okulda şiddet" konusunda ilkeli, iddialı ve güvenilir program yapan bu dostlarımı kutluyorum. Bu konuda herkes üzerine düşen görevi yapmak zorundadır. Aile, MEB, emniyet, medya. Kimse "bana ne" diyemez. Taşın altına hepimiz elimizi sokmalıyız. Gençleri anlamaya çalışmazsak, ileride acısını çok çekeceğiz.