Son zamanlarda yaptığı işlerle adından söz ettiren oyuncumüzisyen Sitare Akbaş ile sanat yaşamından gündeme kadar birçok konuyu konuştuk...
■ Oyuncu kimliğinizin yanı sıra müzisyensiniz de. Kalbinizde hangisi daha baskın?
Benim için ayırmak çok mümkün değil. Oyunculuk tabii ki çok aşkla bağlı olduğum mesleğim. Müzik de vizyonumu geliştirdi. İçimde bir özgürlük alanı yarattı. Bu derin bağı oyunculukta da müzikte de hissediyorum, kendimi ifade etme biçimi olarak aynı duyguyla hareket ediyorum. Müzikte isteyen play, dileyen pause tuşuna basar. Ama oyunculuk yaparken "Oldu mu?" diye gözüne baktığımız bir sürü insan var. Müzikteki bu deneyim oyunculuğumu besledi, daha özgür hissetmeye başladım.
KÜLTÜRÜMÜZÜ TANIMALIYIZ
■ İşiniz gereği Avrupa'ya sık sık gidiyorsunuz. Türkiye'ye yönelik algı nasıl yurt dışında?
Bu soru çok kıymetli, çünkü bu konu çok önemli. Belki de önce ülkemizde Avrupa'nın niye bu kadar poh pohlandığını konuşmak lazım. Oynadığım filmlerden ve kişisel seyahatlerimden dolayı birçok Avrupa şehri gezdim. Filmlerimiz aslında hep insan sorunu ile ilgili ama niyeyse oradakilerin bakış açısı 'Ay yazık siz böyle şeyler yaşıyorsunuz' gibi... "Af edersiniz ama siz yaşamıyor musunuz?" diye sorduğumda "Yaşıyoruz" diye cevap veriyorlar, o zaman niye buna insan sorunu olarak değil de sanki ırk sorunu olarak bakıyoruz ki? Amsterdam'a gittim, ülke yönetim biçimlerimizden konuşuyoruz, sürekli bi ah vah... "İyi de sizde hâlâ monarşi var ama" diyorum. Yani kendi öz kültürümüzü tanımayıp başka yerleri fazlasıyla övmemeliyiz.
Övülesi her özellikleri çok kıymetli tabii ama "Şu an Avrupa'da olsak böyle olmazdı" lafı çok zoruma gidiyor. Her yerde bu sorunların insan problemleri olduğunu kabul etmemizi diliyorum. Almanya ile ilgili de söyleyeceğim bir sürü şey var. Basın özgürlüğü yalanı olduğunu düşünüyorum. Türkiye vatandaşlarının ağır hakarete uğradıklarını, ne kadar zorlandıklarını biliyorum. Biz çok çeşitli ırkların birlikte yaşamayı bildiği zamanlardan geliyoruz. Hanen açık, elin açık, gönlün açık olacak. İşine, aşına, eşine sahip çıkacaksın. İncinsen de incitmeyeceksin. Bu toprakların kadim bilgilerini bizim önce tanıyıp sevip; sonra tanıtmamız ve dünyanın 'Nasıl başarıyorlar' diye hayranlıkla bize baktığı zamanlara geçmemiz lazım. Birbirimizden şikayet ederek olmayacak belli ki. Türklük bir ırk meselesi değil bir kültür meselesi ve bu kültürü çok yüksek seviyede buluyorum. Bırakın vatanımızı, babam "Dünyada yaşayan hiç kimseyi ayırmak bize yakışmaz" der. Böyle bir ortamda büyüdüm ben ve çok arkasındayım bu sözün. Benim için sadece tek bir ayrım var; haklılar ve hak yiyenler. Avrupa'nın bize, bizim de Avrupa'ya bakış açımızı yenilememiz gerekiyor. Dünya iklim kriziyle burun buruna. Gökyüzümüz aynı, güneşimiz aynı, ayımız aynı. Oksijen ve su olmadığında kimse bu İngiliz, bu Türk Çerkez diye ayırmayacak bence. Nasıl güneş ona ayrı bana ayrı doğmuyorsa. Bütün dünyanın medeniyetle problemi olduğuna neredeyse yemin edebilirim ama ispatlayamıyorum...
KİMSE SES ÇIKARMADI
■ Yurt dışında katıldığınız bir festivalde başınıza talihsiz bir olay gelmiş... Bu olayı bize biraz anlatır mısınız?
Biz 'Feda' adlı filmimizle bir film festivaline gittik. Film; çocuğu olmayan doğulu bir çiftin gördükleri feodal baskıdan dolayı aşklarıyla, etik değerleriyle savaşını anlatıyor. Filmi izlemeden önce otururken Fransız bir aktör temas yoluyla beni taciz etti ama hiçbir Fransız yetkili duruma tepki göstermedi. Filmin konusundan dolayı da bize "Ülkenizde hep böyle şeyler oluyor" diye yorumlar yapıldı. Sonra biz de "Burada olmuyor mu çocuğu olmayanlar bir baskıya uğramıyor mu?" diye sorduk. Bir gazeteci "Burada bu olay olsa da bizim sizin gibi anlatmaya cesaretimiz olduğunu düşünmüyorum" dedi. İşte burası çok önemli. Bu sorunlar insan problemidir. İspanya'da birçok kadın kıskançlık krizlerinden dolayı öldürülüyor ama raporlara geçmiyor. Ama sanırım tacize uğramamla ilgili en üzücü kısım kadın bir meslektaşımın "Aman ne olacak ya bir bacağına dokunmuş" demesiydi. Sizin izniniz olmadan kimse vücudunuzun hiçbir bölgesine dokunamaz, dokunulduğu taktirde bunun adı tacizdir. Ama işte medeniyet önce insanın kalbinde başlamalı.
MİSTİK VE ELEKTRONİK BİR SİNGLE YAPTIK
Yeni bir single çıkardınız...
Biz grubumuz Şiar'ı ilk kurduğumuz günden beri elektronik bir alt yapı hayal ediyorduk. Çünkü şarkı sözlerimiz Anadolu kültürünü barındırırken müziğimiz hep Batı müziği temelliydi. Buradaki amaç da doğu ile batının birleşiminden yeni bir şey çıkarabilmekti. Bütün içerikler ben ve Barış (Koçkar) ait. Biz hep klasik türkü formunda olmasındansa yeni neslin sevdiği bir tarzda yaparak onlara kendi kültürlerini tanıştırmayı hedefledik. Mistik elektronik tarzını Bilge Kaan Etil'in aranjesiyle buluşturduk. Bizim çok içimize sinen bir üçleme çıktı. Şiar- 'Bir Haliz' adıyla tüm dijital platformlardayız. Bir de Beşiktaş için yaptığımız bir şarkı var, yakında onu da dinleyiciyle paylaşacağız.