Sabah bir uyandım, aklımda bir dizi senaryosu, gece rüyama girmiş... Boğaziçi Üniversitesi'nde yaratıcı yazarlık dersi aldığım sevgili Murat Gülsoy derdi ki, "Rüyalarınızı not edin." Ben de oturdum size yazıyorum işte... Rüya şöyle:
Hepi topu 30 kişi etrafında dönüyor her şey... Yani düşük bütçeli bir dizi için yeterli kadro.
Esas oğlan ve kız yok bu dizide. Esas oğlanlar ve kızlar var... Hep aynı ortamda takılır bunlar, hep aynı şeyleri yaparlar... Dizinin başında bir ilişki ağı kurulur... Herkes partnerine aşıktır... Dizi ilerledikçe bu ilişkiler iyice birbirine girer ve finalde artık başlangıçta kim kiminleydi unutur hale geliriz... Bence beş sezonluk bu dizi çok tutar ve çok izlenir. Çünkü ilişki değiş tokuşlarındaki her başlangıç yeni bir aşk vaat eder. Bu yeni aşk, yeni iniş çıkışlara, yeni hüzünlü bitişlere gebedir. Her başlayan şeyin bir sonu vardır ve sona gelen kişi mutlaka o 30 kişi arasından biriyle olmalıdır. Çünkü tıpkı beyin kapasiteleri gibi, ortamlar da dardır...
En çok kişiyle değiş tokuş yapabilen ve beş sezon boyunca hayatta kalanlar, açlık oyunlarını bitirmiş gibidir... Ve finalde görkemli bir düğünü hak eder...! Diğer 28 kişi de bu düğüne katılıp, sabahlara kadar eğlenir...
Bilinçaltı garip şey...! Sabah sabah nereden aklıma geldi bu saçma salak şeyler diye düşünürken, gece yatmadan önce sosyal medyada magazin zehirlenmesi yaşadığım aklıma geldi...
Hadise'nin bıraktığı Kaan'ı Hande Erçel alıyor. Şeyma boşta kalıyor, Hakan Sabancı boşlukları dolduruyor.
Meedo aşk acısı çekiyor, hoppp Şevval Şahin onun olduğu mekanlarda boy göstermeye başlıyor.
Umut Evirgen isimli bir arkadaş nasıl bir cazibeye sahipse Türk dizilerinde ne kadar başrol kadın varsa sevgili olabiliyor.
Denklemler, paradigmalar, anlam arayışları arasında kayboldum yine... Magazin zehirlenmesi başka bir şeye benzemiyor, kavramlar karışıyor insanın beyninde.
BABAANNE DEMET AKBAĞ
Yılmaz Erdoğan 20 yıl aradan sonra bir tiyatro metni yazdı. Demet Akbağ 15 yıl aradan sonra sahneye çıktı. Kaçar mıydı bu fırsat! Elbette kaçmazdı.
'Aydınlıkevler' oyunu iki usta ismin, son dönemin en popüler ünlüsü Salih Bademci ve genç oyuncularla müthiş paslaşması, sahnede 'ben' demeden, herkesi yıldızlaştırmasıyla harika bir oyun. Hüzünleniyorsunuz, gülümsüyorsunuz, kahkahalar atıyorsunuz ve bir anda 70'lerin o naif dünyasına ışınlanıyorsunuz... Üstelik tüm bunlar insanı yormayan bir multimedya harmanıyla oluyor... Bu oyun kaçmaz benden söylemesi...