Samsun'da alkollü araç kullanırken yol kenarında park halindeki kamyona çarparak hayatını kaybeden Mehmet Can Şen'in (23) daha önce 16 kez ehliyetsiz ve iki kez de alkollü araç kullanırken yakalandığı ortaya çıktı.
Bu tarz kazalarda genelde masum insanlar hayatını kaybeder.
Bu sefer sadece alkollü sürücü hayatını kaybetti!
Şen'in 16 kez ehliyetine el konulmasına rağmen araç sürmeye devam etmesi garip değil mi?
Muhtemelen iki kez alkollü araç kullanırken yakalandı ve sonrasında yıllarca ehliyetsiz araç kullandı!
Ehliyetsiz araç kullanmanın cezası 12 bin 978 TL!
Şen, 16 kez ehliyetsiz araç sürmenin karşılığında hapis cezası alsaydı belki şu an yaşıyor olabilirdi!
Devam eden suçlarda paranın yerini daha caydırıcı cezalar almalı!
Bu birçok suç için geçerli!
CEZALAR YETERSİZ Mİ?
Hep haberlerde okuyoruz cinayetten, yaralamadan, hırsızlıktan hapiste olup çıkanlar yine aynı suçları işliyor!
Acaba cezaevlerindeki suçluların ne kadarı faydalı bireyler olarak topluma dönüyorlar?
Ceza adaleti açısından hapis cezası ve rehabilitasyon ilişkisini ele alan kapsamlı araştırma sonuçlarına ihtiyaç var!
Ceza hata yapan bireylerde pişmanlık yaratmalı ve bu pişmanlık onu iyi yönde değişmeye sevk etmeli!
Belki de ceza hukukunda revizyona ihtiyaç var!
***
GÜZEL GÜNLERDİ!
Eurovision'dan çekilmemizi eleştirirken Twitter'da "Bu yarışmayı özel yapan Avrupa'nın bir parçası olduğunuzu hissetmekti" diye yazmıştım.
Sabah'ın usta yazarı Melih Altınok da bu sözüme takılmış.
Altınok yazısında "Çocukken izlediğim yarışmaları hatırlıyorum da hiç kendimi Avrupalı gibi hissettiğimi hatırlamıyorum" diye yazarken Eurovision'da sıfır puan çektiğimiz yılları hatırlatmış.
Altınok, Avrupalıların İngilizce performanslarımıza rağmen oralı olmadığımızı bize iliklerimize kadar hissettirdiklerini düşünüyor.
Evet, Eurovision her zaman politik bir yarışma oldu. Bazen son sıralarda yer aldık.
Ama Altınok başarılarımızdan hiç bahsetmemiş!
Örneğin 1997'de Şebnem Paker 'Dinle' şarkısıyla üçüncü olmuştu.
Sonra 2003'de Sertab Erener "Everyway That I Can" ile birinci oldu! Ülkece sevince boğulduk.
Ve bu başarı rastlantı değildi! 2004'de Athena'nın "For Real"ı, 2007'de Kenan Doğulu'nun "Shake It Up Şekerim"i ve 2009'da Hadise'nin "Düm Tek Tek" şarkıları dördüncü oldu.
Hatta Mor ve Ötesi ile Can Bonomo'nun yedinciliklerini başarısızlık olarak görmeye başlamıştık.
2010'da Manga'nın "We Could Be The Same" ile ikinci olmasında ise ne politik ne de seyirci oylarının etkisi vardı.
Müzikal anlamda kalitemizi Avrupa'ya kabul ettirmiştik.
Bu yarışmada Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi'ne her zaman 12 tam puan verse de, komşu ülke dayanışmaları olsa da sonuçta seyirci oylarının da etkisiyle ilk sıraları hep hak eden şarkılar aldı.
Bence 1990'lardaki pop müzik patlamasının meyvelerini 2000'li yıllarda toplamıştık.
Müziğin evrenselliğini, kültürel etkisini hafife almamak lazım.
Bazen bir şarkı bir dönemi özetler!
2002'de futbolda Dünya Kupası'nda üçüncü oluşumuz, üstüne Sertab'ın birinciliği, AK Parti'nin yükselişi, ekonominin düzelmesi, paradan sıfırların atılması vs. o günlerde ülkedeki genel mutlu ve keyifli hava 'Everyway That I Can' şarkısı ya da İlhan Mansız'ın Senegal'e attığı golle hatırlanır!
Hep "Ne güzel günlerdi" deriz!
Bugün coğrafi açıdan Avrupa'ya bizden daha uzakta olan kardeş ülke Azerbaycan, Eurovision'a katılmanın mutluluk ve heyecanını yaşarken, bizim ilk yıllarından beri katıldığımız yarışmada olmamız ve TRT'nin sunduğu gerekçeleri garip buluyorum!
***
"NEREDE O ESKİ FİLMLER" DİYORSANIZ...
Renkli televizyon satışlarının ilk başladığı 1980'lerin başlarında mağazaların vitrinlerindeki televizyonlarda video kasetten dönemin hit filmleri sürekli gösterilirdi. Okul çıkışı o mağazalardaki TV'lerde 'Kutsal Hazine Avcıları' ya da 'Mad Max' varsa mutlaka arkadaşlarla durur izlerdik. Zamanın nasıl geçtiğini unutup eve geç gidince de annelerin fırlattığı güdümlü terliklerden kaçardık.
Nükleer savaşın ardından medeniyetin çöküşünde geçen 'Mad Max' serisi, Mel Gibson'ı şöhret yapmakla kalmamış, distopik türünün geleceğini de sağlamlaştırmıştı. George Miller'in yazıp yönettiği serinin ilk üç filmi (1979, 1981 ve 1985) tam bir aksiyon ve macera şöleniydi. Gişede büyük iş yapmıştı. Yıllar sonra Miller seriyi devam ettirme kararı aldığında bazıları bu işin tutmayacağını düşünüyordu ama 'Mad Max: Fury Road' 2015 yılında vizyona girince yine büyük hasılat elde etti.
Gibson tarafından canlandırılan "Mad" Max karakterinde bu kez Tom Hardy harikalar yarattı. Filmin asıl sürprizi serideki erkek egemenliğine son veren kadın kahraman Furiosa (Charlize Theron) oldu. Benim de heyecanla beklediğim yeni filmi 'Furiosa: A Mad Max Saga' 24 Mayıs'ta vizyona girecek. Bu kez Anya Taylor- Joy'un canlandırdığı Furiosa karakterinin geçmişine odaklanan filmde geçmişi merak konusu olan bir diğer karakter Dr.Dementus'u ise Chris Hemsworth canlandırıyor.
Fragmanı tatmin edici olan film, ABD'de gerçekleşen ön gösteriminde de sinema yazarlarından geçer not aldı. Filmle ilgili ilk gelen yorumlar olumlu. Film, 79 yaşındaki George Miller'ın yine "Bunu nasıl çekmiş" dedirten etkileyici aksiyon sahneleriyle doluymuş. Özellikle Hemsworth'ün performansı övülüyor.
Yeni filmin 'Mad Max: Fury Road' kadar başarılı olacağına inanmıyorum ama onun kalitesine biraz olsun yaklaşsa bile bizi etkileyici bir distopik epik bekliyor demektir. Son dönemde çekilen saçma sapan Marvel kahramanı filmlerden bıkmıştık. Yeni 'Mad Max', "Nerede o eski görkemli epik filmler" diyenlere ilaç gibi gelebilir.
***
Altyazı
"Hiç bizi seven insanların bizim gerçekte nasıl biri olduğumuzu öğrenseler ne kadar korkacaklarını düşünüyor musunuz? Biz de bunu düşünüp kendimizi yalanlarımızla kandırıyoruz ve sonunda bizi sevmek için cesaret gösteren insanları yaralıyoruz. " (Rick and Morty)