Yüzyüzeyken Konuşuruz grubunun üyesi Can Tunaboylu'nun eski sevgilisi Aybike Çelik, ünlü müzisyenden şiddete uğradığını iddia eden fotoğraflar paylaştı.
Aybike, 13 gün boyunca kırık kol, gözü mor bir şekilde duygusal manipülasyonla evde tutulduğunu, durumu grubun menajerine ve diğer elemanlarına anlattığında "Burada istenmiyorsun" diye üzerine gelindiğini iddia etti.
Eğer iddialar doğruysa Aybike, onca dayak ve işkenceye rağmen yine Tunaboylu'ya sığınmış ve bunu yaşadığı şoka ve Stockholm sendromuna bağlamış.
Daha sonra da dava açmış ve şimdi eski sevgilisinin kendisine işkence uygulamasına rağmen tutuksuz yargılanmasına isyan ediyor.
Bu tür olaylarda karşı tarafı da dinlemekte fayda var ama Tunaboylu soruşturmanın gizliliğine zarar vermemek için açıklama yapmayacağını söyledi!
Bu tavır klasik olayın unutulmasını bekleme taktiği gibi duruyor.
Fotoğraflar Aybike'ye yoğun şiddet uygulandığını gösteriyor. "İşkence gördüyse niye sevgilisine dönmüş" diyebilirsiniz ama Aybike'nin de belirttiği gibi işkencecisine aşık olma diye tabir edilen Stockholm sendromunu yaşıyor olabilir.
Aslında intihar eden, öldürülen ya da yaralanan genç kızlarda 'arıza' tip erkeklere karşı Stockholm sendromu yaşayanlar var.
Bu konuda ülkemizde bilimsel araştırmalar yapılmasında da fayda var.
Aslında bu Yüzyüzeyken Konuşuruz grubuyla ilgili ikinci darp iddiası. Daha önce grubun solisti Kaan Boşnak hakkında eşi Başak Ceylan Torun, hem kendisine hem de minicik oğluna fiziksel şiddet uygulandığını iddia edip dava açacağını açıklamıştı.
Daha sonra bu olayın üstü kapandı, unutuldu.
Eğer iddialar doğruysa bu grup şarkılarındaki duygusal sözlerin tam tersine kadınlarla yüz yüze konuşmayı sevmiyor, yüz yüze yumruklaşmayı tercih ediyorlar galiba.
Bir de bunlar medyada ve sahnede modern, entel, duyarlı erkek profili çiziyorlar!
Şiddete yatkın olmayanı gruba almıyorlar galiba!
Bence grubun adını "Yüzyüzeyken Yumruklaşalım", "Kadın Dövenler" diye değiştirseler daha uygun olur.
***
BİZİM MARŞIMIZ ISLIKLANSA!
Konya'da oynanan Türkiye- Letonya maçında rakip takımın milli marşı ıslıklandı. Bu saygısız davranıştan ne zaman vazgeçeceğiz?
Ayrıca Letonya ile aramızda hiçbir sorun yok! Sorun olsa bile milli marş bir ulusun en kutsal değerlerinden biridir, ıslıklanmaz.
Bizim milli marş ıslıklanınca nasıl öfkeleniyorsak aynı durum rakip ülke vatandaşları için de geçerli.
Dikkat ettiniz mi Letonyalılar çok hırslı oynadılar, ikinci golü bulana kadar maç ortadaydı.
Grup sonuncusu olan, hiç iddiası olamayan bir takımın milli marşını ıslıklarsanız onları motive etmiş olursunuz.
Bunu bile akıl edemiyorlar, hangi ülke olursa olsun ıslıklamaya devam ediyorlar!
***
BİN TAKSİYE GİT EVİNE!
Erkan Can, İstanbul Ümraniye'de araç kullanırken kaza yaptı. Kazadan yara almadan kurtulan ünlü oyuncunun 236 promil alkollü olduğu ortaya çıktı.
Can, "Alkollüyüm, kanunu da biliyorum, eyvallah" dedi ve evine gitti!
Yani Erkan Bey, kanunu bildiğiniz, az ceza yiyeceğiniz için alkollü araç mı kullanıyorsunuz?
Erkan Can'ı çok severim ama 236 promil alkollü araç kullanmanın cezası birçok ülkede belli.
Mel Gibson gibi birçok sanatçı alkollü araç kullandığı için hapis yattı.
Ehliyeti almak, para cezası kesmek vs. bunlar caydırıcı değil!
Bizde genelde sevilen sanatçıların bu tarz hataları görmezden geliniyor.
Ya Erkan Can, birisini ezip öldürseydi!
Böyle olaylarda aklın yolu bir; bin taksiye, git evine!
***
OZON DELİĞİ YİNE BÜYÜYOR!
Antarktika üzerindeki ozon deliği 26 milyon kilometrekarelik bir alana ulaştı.
Antarktika'daki buzulun her yıl mevsimsel olarak büyüyüp küçülmesi gibi, kıtanın üzerindeki ozon deliği de büyüyüp küçülüyor. Tabii en önemli faktörlerden biri de karbon salınımı.
Pandemide ozon deliği kapanır gibi olmuştu ama normale dönünce karbon salınımı da arttı.
En büyük ozon deliği ise 2000 yılında, 28,4 milyon kilometrekare alana ulaşmıştı. Yani rekor kırmaya az kaldı.
Şu anki delik ise Brezilya'nın üç katı büyüklüğünde.
Güya İklim Değişikliği'ni önlemek için ülkeler Paris antlaşmasının maddelerine uyacaklardı!
Ne yazık ki, bazı ülkeler karbon salınımını azaltmaya karşı beklenen performansı sergilemiyorlar.
Hem kendilerinin hem de dünyanın kuyusunu kazıyorlar!
***
ŞEKERLEME BUNAMAYI AZALTIYOR AMA...
Sleep Health dergisine göre University College London'dan araştırmacılar, İngiltere'de yaşı 40 ila 69 arasında değişen 378 bin 932 kişinin verilerini analiz etti.
Ve öğle uykusunun ya da ara sıra şekerleme yapmanın uzun vadede beynin daha büyük kalmasına yardımcı olduğunu tespit ettiler.
Bu da ilerleyen yaşlarda demans (bunama) ve kalp sorunları başta olmak üzere, pek çok hastalığın ortaya çıkma riskini azaltıyor.
İspanya, Yunanistan, İspanya gibi Akdeniz ülkelerinde ve Çin ile Japonya'da öğle uykusu yaygın. Akdeniz ülkesi olmamıza rağmen bizde öğle uykusu geleneği yok.
Haberde Çin'de öğle uykusunun, iş yerindeki birçok yetişkin ve okuldaki öğrenciler için öğle yemeği sonrası rutin programa entegre edildiği belirtiliyor.
Yani Çin öğle uykusunun verimi artırdığını düşünüp, bunu teşvik ediyor.
Öte yandan sık veya düzenli şekerleme yapanlarda, hiç öğle uykusu uyumayanlara kıyasla, yüksek tansiyon riskinin yüzde 12 ve felç riskinin yüzde 24 daha yüksek olduğu belirtiliyor.
Yani şekerleme yapmanın hem avantajları hem de dezavantajları var. Şekerlemeden sonra, uyanır uyanmaz yemek ya da tatlı bir şeyler yenmezse daha sağlıklı olabilir.
Eğer ailede genetik olarak demansa yatkınlık varsa şekerleme yapma konusunda doktora danışabilirsiniz.