Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaretlerinde çeşitli anlaşmalar imzalandı.
Anlaşmaların detayları henüz netleşmedi ama Türkiye ile BAE arasında 50,7 milyar dolarlık anlaşma yapıldığı belirtiliyor.
Suudi Arabistan'ın 3,3 trilyon dolarlık 'Vizyon 2030' isimli kalkınma projesinden bir kısmını Türkiye'de kullanacağı belirtiliyor.
Bazıları "Düşmandınız barıştınız", "Ülkeyi Araplara satıyorsunuz" diyerek bu anlaşmaları eleştiriyor.
Rahmetli Süleyman Demirel'in dediği gibi dün dündür, bugün bugündür! Ülke çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre dış politikada değişiklikler yapılır.
Ülkeyi satma meselesine gelince ülkeler arasında enerjiden tarıma, sanayiden turizme birçok alanda ticari anlaşmalar yapılır.
Ve bunun adı ülke satmak değildir!
Bu paranın icadından beri böyledir!
Başta ABD, İngiltere, Çin, Almanya olmak üzere birçok ülke, 1 triyon 853 milyar dolar milli gelire sahip Suudi Arabistan, Katar ve BAE sermayesini ülkelerine çekmek için her yolu deniyor. Buna siyasi baskı da dahil!
DEV ŞİRKETLER
Bu üç ülkenin teknolojiden otomotive, ilaçtan bankacılığa, enerjiye dünyadaki birçok ülkede dev yatırımları, ortaklıkları var.
Canları sıkılınca İngiltere ve Fransa'dan en köklü kulüpleri satın alıyorlar, gerisini siz düşünün!
Sadece BAE'nin Avrupa Birliği ülkelerinde 100 milyar doları geçen yatırımı var. Katar'ın birçok ülkede 400 milyar dolardan fazla yatırımı olduğu hesaplanıyor. Sadece İngiltere'de de 40 milyar sterlinden fazla yatırımları var.
Arabistan'ın sermayesinin Tesla, Boeing, Facebook, Twitter, Disney gibi dev şirketlerde milyarlarca dolar hisseleri var.
ABD hükümeti, Arabistan'ın Çin'e yakınlaşmasından rahatsız.
Bu para basan ülkeyi, Çin'e kaptırmak istemiyor.
Süper gücün başkanı Joe Biden da geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan'ı ziyaret edip temiz enerji ve halk sağlığı, tıbbi bilimler ve araştırma alanlarında tam 18 anlaşma imzaladı.
Dünya, Erdoğan'ın Arap ülkeleriyle olan güçlü bağını, kişisel dostluğunu bile kıskanıyorken, Arap sermayesini Türkiye'ye getirmesi eleştiriliyor, iyi mi?
***
KÖLE TİCARETİNDEN GÖÇMEN GEMİSİNE!
İngiltere'de hükümetin göçmenleri içinde tutacağı gemi 'Bibby Stockholm' ülkenin güneyindeki Dorset'e ulaştı.
Göçmenler geminin içinde, bir araba park alanından daha küçük alanlarda tutulacak.
500 sığınmacıyı barındıracak bu gemiden iki tane daha gelecek.
İngiltere hükümeti göçmenlerin konaklama masrafını düşürmeye çalışıyormuş.
Araba park alanı kadar yaşam alanı hapishane hücresinden farksız olur! Bu gemiyi gören ülkeden kaçar! Amaç da o zaten!
Bu distopik film gibi haberi görünce aklıma ilk köle taşıyan gemiler geldi. 1663 yılında köle ticaretine başlayan İngiltere, Afrika'dan kaçırdığı köleleri kolonisi olan ülkelerde çalıştırıyordu.
Göçmenleri tutacakları gemilerin köle gemileriyle özdeştirileceği nasıl akıllarına gelmez?
Gerçi umurlarında da değil gibi gözüküyor! Sorsan en medeni, en modern ülke onlar!
***
KÖPEKLER TOPLANACAK AMA…
İstanbul Valiliği, 39 ilçede 5199 nolu 'Hayvanları Koruma Kanunu'nun uygulanması talimatını verdi.
Kanun şöyle diyor: "Sokak hayvanlarının bulundukları yerlerden alınmasını, rehabilitasyon merkezlerine götürülmesini, kısırlaştırılarak tedavi edilmesini, tedavi sonrası bir süre gözlemlenmesi ve sağlıklarına kavuştukları tespit edildikten sonra yeniden alındıkları yere bırakılmasını gerektirmektedir."
Son dönemde yaşanan kuduz vakaları düşünüldüğünde kısırlaştırma ve aşılama işlemleri güzel bir gelişme olacak!
Ama başıboş köpek ve kedi sayısını bilmiyoruz. Sadece çok olduğunu tahmin ediyoruz.
Kısırlaştırma, aşılama işleminin maliyeti ve süresi tahmin edilenden yüksek çıkabilir.
Kanunda hayvanların tekrar alındıkları yere bırakılması ise bence doğru bir uygulama değil.
Örneğin İstanbul'un dış bölgelerinde köpekler sürü halinde dolaşıp bazen insan öldürüyorlar!
Öncelikle köpek sürülerinin oluşumunun önüne geçilmeli.
Modern ülkelerde olduğu gibi sokakta sahipsiz köpek olmamalı! Sahipsiz köpekler barınaklara konmalı.
***
YÜRÜMEK BİLE YASAK!
Sarıyer'de Kilyos Plajyolu Caddesi'nin başlangıcındaki 400 metrelik bir alanın bir işletmeye kiralandığı ileri sürüldü.
İşletme, plaja girmek isteyenlerden 100 ila 200 lira arasında değişen ücretler istiyormuş.
Daha önce halka ait olan plajda halk bırakın yüzmeyi, yürüyüş dahi yapamıyor.
Konuyu sosyal medyada gündeme taşıyan bir kullanıcı, belediyenin cankurtaran hizmeti veremediği için işletmeye cankurtaran hizmeti versin diye bu alanı kiraladığını iddia etti.
Hiç güleceğim yoktu!
İşletme bu alanda sabah ve akşam olmak üzere yürüyüş saatleri de bile belirlemiş. Belli saatlerin dışında oradan geçmek, yürümek de yasak!
Vatandaş bu uygulamanın durdurulması için Sarıyer Belediyesi'ne çağrıda bulunmuş.
Bu olay bir sosyal medya paylaşımıyla ortaya çıktı. Belediye bu alanı işletmeye kiraladı mı ya da açıktan birileri para mı alıyor yoksa işletme kafasına göre hareket mi ediyor bilmiyoruz.
Ama kesin olan şu; Anayasa'nın 43'üncü maddesinde "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" yazıyor.
Belediyeler kira karşılığında normalde insanların ücretsiz denize girebileceği, hava alabileceği kıyı şeridindeki en güzel yerleri özel işletmelere kiralıyor!
Belli hizmet karşılığında denize girmek isteyenler için özel işletmeler de olsun ama dar gelirli insanlar da unutulmasın.
İnsanlar denize girmek için para vermek zorunda kalmasın.
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde bunu yapmak çok mu zor?