Recep İvedik fenomenine karşı Ahmet Hakan gibi anlamsız takıntılarım yok. Niye Ahmet Hakan örneği verdim. Çünkü Hakan'ın başını çektiği bir grup yazar baştan beri 'Recep İvedik' serisine yargısız infazda bulunuyor. Sinemanın bazen sadece eğlence aracı da olabileceğini unutuyorlar. En büyük hataları da bu seriyi sevenleri aşağılamaları. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Peter Sellers, Rowan Atkinson gibi komedi efsanelerine "İğrençsiniz, böyle kaba komedi olmaz" demeye... Tüm zamanların en komik filmleri arasında gösterilen 'The Party'deki hikaye nedir biliyor musunuz? Peter Sellers'ın film boyunca çişini yapamamasıdır. Atkinson da çorabından sandviç çıkartır, yer. İngiltere'de de kimse bu ünlü aktörü aşağılamaz. Aslına bakarsanız 'Recep İvedik' serisine gülmemek, 'Babam ve Oğlum'da ağlamamaya benziyor. Çünkü Şahan Gökbakar da temelde tıpkı Çağan Irmak gibi insanoğlunun bilinçaltındaki en temel dürtülere sesleniyor. Nedir bu dürtü? Daha önce de yazdım; Freud'un id, ego, süper ego teorisinden yola çıkarsak, id yani 'içimizdeki hayvan'; biz ne kadar terbiye etmeye çalışsak da (Freud'a göre bu imkansızdır) en basit örneğiyle kayıp yere düşen ya da asansörde yellenen insana güler. İşte Şahan'ın tüm esprisi de burada; 'içimizdeki hayvanı' okşaması. İkinci filmde Recep'in babaannesinin "Hayvan mısın nesin! Bilmem ki seni hangi mandıradan aldık" demesi de 'Recep İvedik' fenomeninin manifestosudur. Sonuç olarak sinemaseverlere tavsiyem şu: Ahmet Hakan gibi her koşulda "Bakın ben sizden farklı düşünüyorum" deme hastalığına kapılan yazarlara kulaklarını tıkayıp, gönül rahatlığıyla bu film izlemeleri.