- Ellerinde silah, kafasını bozanı öldürüp gururla dolaşan mafyacık/kabadayıcıkları 'örnek adam' gibi sunan, kadını üçüncü sınıf vatandaş yerine koymayı aile birliğine bağlayan, uzun uzun çekimleriyle vakit doldurmaya çalışan, karanlık ve izleyene gram katkısı olmayan dizinin reytingleri alt üst etmesi.
Yüreğim dağlanıyor, bu hayatın heyecanı meyecanı olmasın.
- Türk dizilerine güçlü kadın olarak başlatılıp ilerleyen bölümlerde tabii ki de erkeği için savaşan, umutlarını erkeğine yaslayan kadın olarak devam eden kadın karakterler...
Üzüyorsunuz. Sizi yazan o eller, ah o eller...
- İstanbul sanata doymuyor, aman ne güzel! Keşke doyamadığımız sanat olsa... Peki sanat ekinliklerine gidenlerin çoğunun Instagram'a fotoğraf koymaktan başka bir gayesi var mı? Benimkisi sadece merak.
- Nişantaşı'nda bir otoparkta arabamı getirmelerini beklerken, aşçı önlüğü giyen genç bir kız karşıma dikilip "Aa ünlü!" dedi. İyi mi dedi, kötü mü dedi bilemedim. Güldüm.
Diyecek bi' şey bulamadığında gülmek, sinirlenmekten daha iyi bir seçim galiba. En azından sağlığınız için.
- Vejetaryenliğin zorluğu et yememek değil, her duyana neden yemediğini açıklamak. Ardından 'Peki proteini nasıl alacaksın?' sorusunu yanıtlamak ve iyi olduğunuza karşınızdakini ikna etmek.
- Havai fişekleri sevmiyorum.
Boğaz'da her gece ardı ardına atılıyor. Anlamadım, böylesine bir coşkuyla neyi kutluyorlar? Geçen gece saat 03.00'te de attılar mesela. Yatağımdan sıçradım, köpekler havladı, kalbim hızla çarptı ama onlar kutluyorlardı işte... 03.00'te, Boğaz'da, umursamadan.