Hadi hep beraber gözümüzde canlandırıyoruz.
Televizyon yok! Yani diziler yok, haberler yok, evlilik programları, yarışmalar yok, maçlar yok.
Instagram, facebook, Twitter, Snapchat de yok.
İnternet yok internet! Oyunlar, sohbetler, ona buna bakmalar, Netflix dizileri...
Cep telefonu yok! Aç parantez Whatsapp yok, uygulamalar yok.
Eli artırıyorum; yanında birileri de yok, yalnızsın...
Peki sor bakalım kendine, böyle bir durumda ne yaparsın?
Alışkanlığın haline gelmiş teknolojik aletlerin toptan devre dışı kaldığında ve sen seninle olduğunda, zamanla mücadele edebilir misin?
Seçilmiş birkaç saatlik yalnızlıktan söz etmiyorum. Böyle birkaç gün, hatta haftaya gönüllü olabilir misin? Kitaplarla, kalemle kağıtla, bahçendeki bitkiyle, toprakla, evcil hayvanlarınla, hobilerinle, dışarıdan müdahale edilmeden, başkaları seni oyalamadan vakit geçirebilir misin?
İcabında can sıkıntınla yan yana oturabilir misin?
Ben deniyorum da ondan soruyorum.
15 gündür Gümüşlük'teyim; akşamları telefonumu kapatıp kitaplarla, düşüncelerimle, müzikle kalıyorum. Bir gün aniden canımın çok sıkıldığını fark ettim. Garip bir sıkıntı...
Başka yerde olmak ister gibi ya da birilerini bekler gibi değil de, içimden çıkmak isteyen bi' şeyin çıkamaması gibi bir sıkıntı.
Kulak vermediğim fikirler, gizlediğim duygular, sırtlanmaya cesaret edemediğim bakış açıları bir bir diziliyor karşıma.
Dijital çağ iyi güzel de, bu saatlerimizi adadığımız diziler, hayatımızı kolaylaştırdığına inanıp yapıştığımız uygulamalar, tükenmeyen fotoğraf çekme sevdası, iştahla elin kızını-oğlunu merak edip beğeni toplama telaşı çok pis uyuşturuyor bizi. Haberiniz olsun...
Üç gün şalteri indirmeyi deneyin; üç gün kendinizin olun, havayla, suyla, toprakla, sessizlikle kalın da görün. Şaşıracaksınız.
Tabii yalnızlığı göze alabilir, dijital kaostan kopabilir ve daha ikinci saatte kendinizi kesmek istemezseniz!