Sinirden ağlamak geliyor içimden, 'Nasıl olabilir? Bir insan bunu nasıl yapabilir?' diye dövünüyorum. Neşe içinde dolanırken birden tüm günüm kararıyor, öfkelerden öfke beğeniyorum.
Bizim kızların nefis bir köpeği var; böyle incecik, siyah beyaz, prenses gibi...
Geçen yaz girdi hayatımıza, daha doğrusu arkadaşım buldu yazlığında.
Terk edilmişti güzeller güzeli... Uzun uzun isim aradık aramızda. Öyle zarifti ki, "Adı Audrey olsun" dedim, hani sinemanın en zarif kadınlarından Audrey Hepburn misali...
Sonra bebeği oldu, hepimizin yüzü gülmeye başladı, hayatımıza neşe getirdi.
Ben Barselona'dayken hastalanmış tatlı köpeğimiz, veterinere götürmüşler.
Vajinasında ur varmış. Peki ya sebep? Sebep tecavüz!
Yani kod adı insan olan bir pislik tecavüz etmiş köpeğimize.
Şimdi kemoterapi ya da ameliyat seçeneklerinden biri var önümüzde.
Dün geceden beri huzursuzum, kızgınım, çaresizim.
Bu, duyduğumuz ilk köpek tecavüzü haberi değil ama ilk olmaması içimizdeki isyanı azaltmıyor işte.
Sen de insansın, ben de insanım, o da insan ama insanlığın içindeki böylesine sapık, vicdansız, kalpsiz, çürümüş tarafla karşılaşmak her defasında beni mahvediyor.
'Nasıl ya, nasıl, nasıl olabilir bu?' üçlemesiyle acı çekmekten başka bi' şey elimden gelmiyor.
Oluyor, hepsi oluyor ve maalesef herkes aynı havayı soluyor.