Alın size kadınla erkek arasındaki binbir farktan biri... Cumartesi gecesi kızlarla oradan oraya gezdik. Onları yarın anlatırım, zaten ben hep anlatırım. Yaşarken bile anlatmayı düşünürüm ya, neyse... Gecenin sonunda falımıza bir arkadaşımızın ev partisi çıktı. Aslında bu ev partisi vaziyetleri genellikle benim bünyede alerji yapıyor. Ta ortaokul-liseye dönüyorum valla. Hani kanepelere balık istifi dizilirsin, evin annesi zeytin ezmeli, turşulu kanepeler yapmıştır. Bir türlü eğlence başlayamaz, akamazsınız, tıkanır kalırsınız. Hoşlandığınız çocuk da oralı değilse vay halinize! Bukle bukle saçlarınız ve kankanızla tıkınmalara, sıkılmalara doyamazsınız. Sonra tam havaya girmişken kapı çalar, anneniz sizi almaya gelir ya... Bazı kabuslar yerleşti mi gitmiyor işte. Hâlâ ev partisi lafını duydum mu soğuk terler basar.
BEŞ BRAD BİRARADA
Neyse, "Yaş 29'u geçti çocuğuumm" deyip kızlarla bir partiye giriş yapıyorum. Bir dakika! Houston bir sorunumuz var! Burası yıkılıyor! Arkadaşımızın yurt dışından model arkadaşları teşrif etmişler. Ama ne arkadaşlar! Vayyy beee! Şok şok üstüne. Kafamı nereye çevirsem bir tanesine denk geliyorum. Bir yoklama yapayım... Bir değil, iki değil, üç değil, tam beş tane heykel gibi erkekle aynı partideyiz valla. Beşi bir yerde desenize! Hani kim gibi kim gibiii, kim var şöyle çok acayip? Brad Pitt! Allah sizi inandırsın Brad Pitt beşini görse aynalara küsebilir. O hesap. Kızlarla bir anda cin kesiliyoruz. Gözümüz gönlümüz açılıyor.
MALIMI MÜLKÜMÜ AL
Üzerinize afiyet o kadar salak salak gülümsüyorum ki, Seda dürtüyor; "Ayşeee ağzını kapat, sanki hiç yakışıklı erkek görmedin!" "Kızım bırak bu Angelina Jolie ayaklarını, sanki sen bu kadar yakışıklıyı bir arada gördün..." Derken o kadar sırıtmam bir işe yarıyor ve turuncu tişörtlüsü bana doğru yürümeye başlıyor. Amanın evler yansın! Baklava karnı tişörtünden belli oluyor, jean reklamından fırlamış gibi küçücük poposu, uçuşan saçları, mavi gözleri var. Adamı öyle bir yakar ki, küllerini bile bulamazsınız. Kısa bir el ayak kesilmesini takiben Seda'ya fısıldıyorum "Sedaaa, valla buraya geliyor!" Seda: "Geldi bile!" Bizimki "Hello" diyor. Saçımı soldan sağa savurup cevap veriyorum; "Hello bebeğim." O an içimde Sezen çalıyor da çaktırmıyorum; "Malımı al mülkümü aaalll, olsa gel samur kürkümü al bebişiiim..." Konuşmaya başlıyoruz. 23 yaşında, Brezilya doğumlu, modelmiş. Ablası kurban olsun ona. "Gel" diyor, "Şurada oturalım." Kendine içki koy şekerim, geliyoruuuum... Köşede oturuyoruz. Aaa! Bu konuşamıyor. Salak ayol! Yakışıklılığının etkisi geçiyor, 'geçmeeee, dur gitmeee' dememe kalmıyor 10 dakika sonra tüymenin yollarını arıyorum. Evet ya! Bütün bu tantana, heyecan sadece 10 dakikaymış. 10 dakikada yazarınız buzz gibi soğuyor, heykel gözünde tuzla buz oluyor. Sebep? Ben bir kadınım da ondan.
HANGİ CİNS ŞANSLI?
Yakışıklılık, güzellik yetse yetse 10 dakika yeter bana. Sonra kesmez! Kesmiyor işte. Zekaya tav oluyorum ya ben, konuşmaya, hani cin cin bakışlara... İki cümle kuramayınca gazozum kaçıyor. İyi de bu erkekler bu işi nasıl beceriyor? Hâlâ aklım almıyor. Barbie gibi ama boş tabir ettiğimiz kızlarla aylarca, yıllarca çıkıyorlar. Sırf uzun bacakları, fıstık vücutları için. Ben dünya harikası çıtıra 10 dakika bile dayanamazken... Bu nasıl bir farktır kadınla erkek arasındaki? Acaba hangi cins daha şanslıdır? Hangi cins mutluluğa daha yakın? Benim bu erkeklerde arayıp arayıp da bulmakta zorlandığım zeka bir gün yine karşıma çıkacak mıdır? Kazı çalışmaları devam ediyor sevgili okur. Ha sonra çıtır ne mi oldu? Ne bileyim ben! Seda'mı taktım koluma, herkes kendi yoluna. Erkek mi doğsaydık acaba?