Ne çıkıcam abi! Bana kahvaltını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Sinir olurum öyle, "Ben kahvaltı etmem"cilere (etmezsen etme! zevksiz şey), sütsüz şekersiz kahve ya da simsiyah çayla sigara tüttürmeyi kahvaltı zannedenlere (kül tablasına dönesin inşallah), çift kaşarlı tostla, poğaçayla hadiseyi küçümseyenlere (ay ne ayıp!)...
Şöyle tavşan kanı çayın, yanında kızarmış ekmeğin, kar gibi beyaz peynirin, etli etli zeytinin, anneanne reçelinin, domatesin, salatalığın, taze nanenin, otların olmadığı bir kahvaltı olur muymuş canım?
(Tövbe de!)
Cumartesi sabahı Mangerie'de kahvaltı ettik. Şimdi bu Mangerie nire çiziktireyim, sizi demode etmeyeyim...
Mangerie, romantik Bebek karakolunun yan tarafındaki merdivenlerden iki uzuuun kat yukarı vurdunuz mu, teras katındaki kafe. Ama pek popüler, özellikle de kahvaltıları...
FOKUR FOKUR DEMLİ ÇAY
Çünkü okul yemekhanesi gibi önünüze atmıyorlar dizim dizim salamları, peynirleri... Çayları musluk suyu, musluk suyu kokmuyor, şahsiyetli çaylar maşallah!
Kırık beyaz dekoru var, masalar, sandalyeler, yerler her şey kırık beyaz. İçeri girer girmez, annenizin mutfağı misali fokur da fokur demlenen çay sesi geliyor. Zaten mutfağı açık mutfak tabir edilenlerden. Yiğidin malı meydanda olur hesabı!
Girer girmez sağda elmalı payların, vişneli turtaların, nefis ekmeklerin, simitlerin olduğu koca tahta masayı da görünce, babasının yumurta pişirmesi bekleyen çocuk gibi (Sofrayı anne kurar, yumurtayı baba yapar) zıp zıp zıplamak istiyor bu beden...
Dedik ya kahvaltı deyip geçmeyin, meraklısını uyuz etmeyin diye. Mönüde neler yok ki, pancake'ler (şu Hollywood işi krep), armutlu tostlar, kendin pişir kendin ye yumurtalar...
Gelsin önden bir portakal suyu, koca bardakta naneli falan!
Peşine sahanda yumurta, ortaya da zeytin peynir... Kendimizi mühim hissedelim.
Annem oldum olası çok özenirdi kahvaltı sofrasına. Annemle son çaylarla dedikodu yapmak süperdi de, yumurtayı rafadan tutturmayı beceremezdi işte. Ya katı, ya çok cıvık çıkardı yumurtası. "Anne yaaa, bak şimdi yumurtayı oda sıcaklığında bekleteceksin, sonra cezveye üstüne çıkacak kadar su koy, bir tutam da tuz, istersen yumurtanın kıçını da del toplu iğneyle ama kafanı karıştırmayalım şimdi. Su kaynadı mı yumurtanın büyüklüğüne göre üç dakika ile üç buçuk dakika arasında kaynat. Bitti gitti" derdim, yine anne yumurtası nanay! Olmaz olmaz bu iş olamaz, hiç yalvarma bu iş olamaz kızım Ayşe.
Haa bir de okul zamanı var tabii. Bir veledin en büyük kabusu annesinin sabahın köründe kahvaltı masasında gardiyan gibi dikilmesidir . Sıcak süt üzerinde kaymağıyla içilmeyi bekler. İçiniz böğürür, ağlamaklı olursunuz. 'Anne bir kere de şunu kaymaksız yap yaaa" diye zırlarsanız, yersiniz kalayı. Finalde de kaşıklanmış balı gömersiniz, kusa kusa okula gidersiniz.
İLİŞKİ KAHVALTIDA BAŞLAR
Kızlar dikkat! Adamın niyeti de kahvaltıda belli olur! İlişki kahvaltıda başlar, o akşam yemeğinde başlayan başka şey yaniii...
Artık Rumelihisarı'nda ballı kaymaklı kahvaltı mı edersiniz, Saray'da sucuklu yumurta mı, jan janlı brunch mı, yatakta tepside kahvaltı mı bilmem! Adama ayılıp bayılmadan önce şöyle mükellef bir kahvaltı ettiniz mi, onu düşünün bence!
Şimdi ille de yazıyı bağlayacağız ya; Allah kimseyi kahvaltıda sap gibi yalnız bırakmasın. Cümlemize uzun uzun, bol dedikodulu, mis gibi çaylı, gazete okunmayan kahvaltı sofraları dilerim!