Atv dizisi 'Ben Bu Cihana Sığmazam'ın yeni sezonunda birbirinden ünlü isimler kadroya dahil oldu. Ayşenil Şamlıoğlu da Karadenizli 'Hafize' karakteriyle izleyici karşısına çıktı. Ünlü oyuncu, diziyi, ilk defa Karadenizli bir kadını canlandırmanın heyecanını anlattı.
Dizide ve 'Hafize' karakterinde sizi etkileyen ne oldu?
'Hafize' o kadar sağlam, açık ve net duruşlu, o kadar kendinden emin tipik bir Karadeniz kadını ki, onun bu halinden çok etkilendim ve aynı zamanda ailesine tatlı sert bir otoriteyle sahip çıkışını çok sevdim.
Karadenizli Hafize ana, sert dediğim dedik bir kadın. Sizin için nasıl bir yolculuk bu?
Aslında sert ama gerektiğinde geri adımı atmasını bilen ve o sertlikle beraber altında yumuşacık bir yapıyı da barındıran sevgi dolu bir kadın. Ama evet her Karadenizli kadın gibi onun da tersi ters. Tersine denk gelmemek lazım. Ben kariyerimde ilk kez bir Karadeniz kadınını oynuyorum, dolayısıyla bu benim için çok lezzetli bir yolculuk.
Dizinin çok kadın hayranı var. Sizce bunun nedeni nedir?
Bana sorarsanız yani ben ilke olarak hiçbir şeyi kadın işi, erkek işi diye kabul etmem. Bir iş iyi mi? Kötü mü? Ben ona bakarım. Tiyatroda da yani kadın işi reji, erkek işi reji, kadın oyunu, erkek oyunu, yok böyle bir şey. İyi oyun var, kötü oyun var. O nedenle de iyi yönetmen var, kötü yönetmen var. Bana sorarsanız dizinin aktardıkları ve dizide oynayan karakterlerin inandırıcılığı üzerinden seyirci bu diziye ilgiyi gösteriyordur.
SİNEMANIN YERİ BAMBAŞKA
Aksiyon sever misiniz?
Sevmez olur muyum? Bir de tabii şu anda beden belli şeylere izin veriyor ama gerek sahnede gerekse kamera karşısında gerçekten çok aksiyona dayalı oyunlar yönetmişimdir. Çünkü hareket tiyatrosuna inanan biriyim, dünyada da bu böyle, artık durduğunuz yerde anlam üretmenin ve oynamanın çok uzun zamandır ölü tiyatro olarak adlandırıldığı süreçten geçmekteyiz. Oyuncu olarak da sahnede yaptıklarımın karşısında seyirciden çığlık yükseldiği olmuştur, bunun bedelini de tabii diz ve bel ameliyatlarıyla ödedim. Normal yaşamda da, hayatın içinde de aksiyonu seviyorum. Öyle oturduğum yerde durmak bana göre değil. Yaşama sımsıkı tutunmanın en temel yollarından biridir. Hareket halinde olacaksınız. Durmak yok.
Siz her dönem tiyatroda da ekranda da yer aldınız. Aradaki dengeyi nasıl kurdunuz?
Meslekte aldığım kararlar, attığım adımlar, birlikte olduğum bütün oyuncu arkadaşlarım, bütün kreatif alanda yer alan dekor, ışık, kostüm hepsiyle bambaşka bir serüvene atıldım. Her biriyle ortaya çıkan işi arkama yaslanıp seyrederken bunları nasıl yapıyorlar diye düşündüm. Böyle normal seyirci gibi arkanıza yaslanabilmek o kadar büyük bir özgürlük ki. Bu özgürlüğü işi birlikte yaptığım insanlarla hep beraber elde ettim, dolayısıyla hepsini büyük bir sevgiyle anıyorum. Tabii tiyatrodan sonra kamera karşısına geçtiğimde aldığım haz bambaşkaydı. Yani sahnede oyunculuk ve yönetmenlik olağanüstü bir hazdır ama kamera karşısında olmaksa bambaşka bir haz. Gerek dizilerde gerekse de sinemada çok iyi projelerin içinde yer aldım. Açıklıkla ifade etmeliyim ki sinemanın yeri bambaşka.
Önce gazetecilik, ardından mimarlık ve sonrasında konservatuvar okudunuz. İçinizdeki tutku mu sizi bu noktaya getirdi?
Hep oyuncu olmak isteyen bir çocuktum. Ama babam "Önce bir üniversiteye git, üstüne konservatuvar oku" demişti. Öyle yaptım. Tabii oyunculuk tutkusu asla yer değiştirmedi.
HIZLI KARARLAR ALMAYIN
Pişmanlıklarınız, keşkeleriniz var mı? Olmaz mı?
Ama ben onları hep çok aza indirgemişimdir. Başıma gelen en olumsuz olayın bile beni daha mutlu eden alana taşımak için basamak olduğunu görmüşümdür. Her olayı iyi ki yaşadım. Ama bazı keşkelerim olmuştur. Gençlere ne olur keşke demeden yaşamaya çalışın, hızlı kararlar almayın diyorum.
ŞÖHRET İÇİN KENDİLERİNİ TV'YE ATMAK İSTİYORLAR
Yeni nesil oyuncu olmayı şöhret olmak olarak değerlendiriyor. Sizin onlara tavsiyeniz ne olur?
Yeni nesil öyle bir ortamda yetişiyor ki en kısa yoldan şöhret olmayı dilemelerinde şaşıracak bir şey görmüyorum. Çünkü bir sosyal medya fenomeninin takipçi sayısına bakılarak oyuncu yapıldığı bir dönemde konservatuvar okuyan ve eğitime emek veren çocukların da bir an önce şöhrete ulaşmayı dilemeleri çok normal. Beni üzen tek şey her birinin şöhreti en hızlı ulaşılacak alanın tiyatro değil televizyon olduğunu düşünerek, kendilerini bir an önce bir dizide var edebilecekleri bir rolle buluşmaya adamaları. Kendi öğrencilerimde de bunu sıkça görmekteyim. Tiyatroya değil de kendilerini televizyona hazırlıyorlar. Yüreği tiyatro dolu biri olarak tabii ben bunu oyunculuk adına kayıp olarak görüyorum ve üzülüyorum. Tiyatro ruhunu taşıyan bütün gençlere de yürek dolusu sevgiler benden. Onlar çok özeller.