Antik Yunan'ın efsaneleşmiş karakteri Medea yüzyıllardır ilham olmaya devam ediyor. Tiyatro dünyasının anlatmayı çok sevdiği bu karakteri hatırlamayanlar için kısaca bahsedeyim... Efsaneye adını veren Gürcü prenses Medea, ailesini ve ülkesini aşık olduğu adam için terkeder ve Yunanistan'a yerleşir. İason ile evlenir ve iki çocukları olur. Ancak birkaç sene sonra İason onu Corinthia prensesiyle aldatır ve onunla gücü için evlenerek Medea'yi ülke dışına sürmeye çalışır. Medea da intikamını çok acımasız bir şekilde alır. Zehir sürdüğü bir tacı, (kimi kaynaklara göre elbise) yeni geline iyi niyet göstergesi olarak gönderir.
Ayrıca çocuklarını da kimse onları zor kullanarak elinden alamasın diye kendi elleriyle zehir içirerek öldürür. "Kimse beni çaresiz, korkak ve zayıf sanmasın, Tam aksine, düşmanlarıma karşı acımasız, Sevdiklerime karşı sadığım" diyen bu gururlu kadının ihanete karşı verdiği tepki yüzyıllar boyu tartışıldı. Çocuklarını öldüren katil bir anne mi; aldatılıp dışlanan bir kadın mı; halk tarafından mağdur edilmiş bir kraliçe mi; hayırsız bir evlat mı; kutsal bir tanrıça mı yoksa kötü kalpli bir cadı mı? soruları sorulageldi. Burada kısa bir bilgi vermek de fayda var, aslında tragedya yazarı Euripides'ten önceki geleneksel anlatım biçiminde Medea gördüğü ihanet ve dışlanma neticesinde çocuklarını arkasında bırakarak kaçmak zorunda kalmıştır, Korinthoslu halk da çocukları taşlayarak öldürmüştür. Yani daha eski kaynaklara baktığımızda, Medea çocuk katili bir anne değildir, aksine yardım sever, ölümsüz olduğu halde bir ölümlüyle evli olan tanrıça formundadır. Ancak Medea'nın hikâyesi; özellikle Euripides ve sonraki yazarlar tarafından çocuk katili bir anne olarak işlenmiştir. Euripides, Medea'yı bu biçimde öyle güçlü bir dille işlemiştir ki, bugün psikolojide Medea Sendromu diye bir olgu bile vardır. İşte bu trajik hikâye pek çok farklı bakış açısıyla anlatıldı. Ancak kimse çocukların gözünden olayı anlatmayı tercih etmedi. Ta ki, Avustralyalı yazarlar Kate Mulvany ve Anne-Louise Sarks konuyu tamamen Medea'nın küçük oğullarının perspektifinden anlatmayı tercih edene kadar. Yurtdışında bu versiyonuyla oynandığında büyük ilgi toplayan oyun Hira Tekindor rejisiyle seyirciyle buluşmaya başladı. Son dönemin adından sıkça bahsettiren yetenekli yönetmen Tekindor bu trajik oyuna kattığı yorumla seyirciden büyük övgü almayı başardı.
70 ÇOCUK ARASINDAN
Kilitli odalarında, ebeveynlerinin salondaki bağırış çağırışları sesleri arasında her çocuk gibi oynayan iki kardeş 9 yaşındaki Jasper ve 12 yaşındaki Leon'un gözünden anlatılan oyunda özellikle çocuk oyuncuların performansı çok önemliydi. 70 çocuk arasından seçilen Abdullah Burak Kaya (Jasper), Ayaz Kaya (Jasper), Ayaz Gülşen (Leon) ve Tarık Sayar (Leon) performanslarıyla bu ağır sorumluluğun altından kalkmayı başarıyorlar. Benim izlediğim bölümde Abdullah Burak Kaya ve Ayaz Gülşen izleyici karşısındaydı. Çocukların özellikle minik Burak'ın şaşırtıcı derecede rolüne hakimiyeti hayranlık uyandırıcıydı. Yönetmen Tekindor bu trajik olayı o kadar basit ve sade bir anlatımla aktarmayı tercih etmiş ki sanki bir trajedi değil de bir komedi oyunu izliyor gibiydik. Ancak o bilinen malum sona doğru nutkumuzun tutulduğu bir gerçek. Medea'yı yani anneyi oynayan Defne Kayalar da, sürükleyiciliği çocukların üzerinde olan hikâyede az görünmesine rağmen, sahnede olduğu her anı dolu dolu yansıtmayı, annenin çaresizliğini aktarmayı başarıyor. Seçtiği intikam yolu ise yüzyıllar boyu tartışılmaya devam ediyor. Tiyatro kulislerinde, sektörde herkesin konuştuğu bu oyunu kaçırmayın.
CAZ HEYECANI BAŞLADI
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 32. İstanbul Caz Festivali'ne katılacak ilk isimler belli oldu. 1-18 Temmuz'da Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu'nda sanatseverlerle buluşacak olan festivalde
1 Temmuz'da Grammy ödüllü cazcı Chucho Valdes Royal Quartet, 2 Temmuz'da Hermanos Gutierrez, 3 Temmuz'da ise besteci ve piyanist Max Richter konser verecek. Bu ilk üç konseri için avantajlı dönem biletleri ise bugün satışa çıkıyor.
ENGELLİ BİREYLER İÇİN BALE
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün hassasiyetle sürdürdüğü sosyal sorumluluk projeleri devam ediyor. Sanatın toplumun her kesimi için erişilebilir olması gerektiği anlayışı benimsenerek, İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile Sesli Betimleme Derneği, anlamlı bir projeyi hayata geçiriyor. 12 Ocak'ta Kadıköy Süreyya Operası'nda sahnelenecek olan Bale Dünyası Sesli Betimleme Gösterisi, engelli bireylerin sanatla buluşmasını sağlamak, ve farkındalık yaratmak amacıyla düzenleniyor.
Fındıkkıran, Uyuyan Güzel, Kuğu Gölü gibi balenin en klasik ve bilinen eserlerinden bölümlerin sunulacağı gösteri, yalnızca görme engelli bireyler için değil; işitme ve bedensel engelli bireylerin de sanatla buluşmasına olanak tanıyacak şekilde planlandı. Görme engelli izleyiciler için sesli betimleme teknolojisi kullanılacak ve kulaklıklar aracılığıyla sahnedeki hareketler, mimikler ve atmosferin detayları Emine Kolivar'ın sesli anlatımla aktarılacak.