İnsanların gerçek kişiliğini tanışırken değil de tartışırken daha iyi anlarız. İşler yolunda gittiğinde herkes çok iyi, peki ya işler iyiye gitmiyorsa, o zaman herkesin içinden farklı biri çıkabiliyor. Bir insanı en doğru okuma yöntemlerinden biridir; öfke anında gösterdiği tepki ve tavırlara bakmak. Geçtiğimiz günlerde tam da bunu açıklayacak nitelikle bir olaya şahit oldum.
Bir koleksiyoner arkadaşım yaşadığı çekişmeli boşanmada sanat tablolarının paylaşılamamasından bahsetti. İşler öyle çıkmaza girmiş ki, konu bir anda, 'senin sanat koleksiyonunu eşit paylaşıyorsak saatleri, mücevherleri, çantaları da paylaşalım' durumuna gelmiş, kripto paralar ise son nokta olmuş.
ÇANTALAR SORUN
21. yüzyıl boşanmalarında mal paylaşımları gerçekten çarpıcı boyutlara ulaşmış, erkek tarafı kripto parasını, sanat koleksiyonunu, kadın tarafı ise çantalarını, saatlerini, mücevherlerini vermek istemiyor. "Benim çantam neden mal paylaşımına dahil olsun?" diyor kadın. Büyük resme bakarsak; sıraya girilerek alınan o meşhur çantadan 70 tanesinin mal paylaşımına dahil olacak türden bir rakam olduğunu görüyorsunuz.
Sanat koleksiyonuna gelecek olursak; tablolar genelde tek tek alınmaz, eserlerden kompozisyonlar oluşturulur. Şimdi boşanma davasında koleksiyon gerçekten de nasıl ikiye bölünebilir? Bilirkişinin eserlerin toplam bedelini çıkarması sonrası ikiye bölünen miktarın ödenmesi de kabul ediliyormuş ama mesele burada para değil, tabloların anısı...
HUKUKİ BOYUT
"Her şey ortak paylaşılmalıysa bunun hukuki boyutu nedir?" diye hemen Avukat Beyza Sındıraç'ı aradım, kendisi konuyu şöyle açıkladı: "Ocak 2002'den bu yana uygulanan yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılımdır. Bu tarihten önceki yasal düzenlemeye göre; evlilik sırasında edinilen mallar kimin üzerine kayıtlı ise o mallar da kayıtlı olan kişinin üzerinde kalıyordu.
Ancak yeni düzenleme ile evlilik içerisinde elde edinilen menkul (sanat eserleri, bono, tahvil, dijital para, ziynet eşyası, mobilya vs.) ve gayrimenkul mallar (ev, arsa, ofis vs.) eşler arasında eşit olarak paylaştırılabilecektir. Üstelik çalışmayan kadının da müşterek konuta vermiş olduğu emeğinin de edinilmiş mal rejimi tasfiyesine göre yaptığı katkı ile alacağı olabilecektir. Türk Medeni Kanunu'nun 220. maddesine göre kişisel malların (Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, manevî tazminat alacakları, kumar veya talih oyunlarından elde edinilen kazanımlar) dışında tüm mallar, kimin adına kayıtlı olduğu önemli olmaksızın evlilik birliğindeki kusur oranları da göz önünde bulundurularak paylaşılabilir."
BU SERGİDE İSTANBUL BOĞAZI'NIN SESİ VE GÖRÜNTÜLERİ BAŞROLDE
SANAT müzesi Arter'in Bill Fontana'ya özel olarak sipariş ettiği çok ekranlı ve çok kanallı yerleştirmesi İo'nun Yeni Sesi; sanatçının Türkiye'deki ilk kişisel sergisi olmasının yanı sıra Akustik Görüntüler başlıklı serisine de önemli bir ekleme niteliği taşıyor. Sergi tek kelimeyle büyüleyici, içeri girdiğiniz anda gördüklerinizle, duyduklarınızla beraber hissettiğiniz duygu bambaşka bir serüvene sürüklüyor sizi. İlk olarak Şerefiye Sarnıcı'ndan görsellerin yer aldığı çok büyük bir projeksiyon perdesine doğru yönlendiriliyorsunuz.
Serginin bu katmanında görselliğe ilâveten, Fontana'nın Şerefiye Sarnıcı'nda yaptığı ambisonik ses kayıtları sekiz hoparlörlük bir matris üzerinden duyuluyor. İo'nun Yeni Sesi, Fontana'nın bir bölümü su altında olmak üzere, İstanbul Boğazı'nın çeşitli noktalarında, ayrıca Bizans döneminden kalan Yerebatan Sarnıcı'nda da gerçekleştirdiği video ve ses kayıtlarını temel alıyor. Bu video ve ses yerleştirmesi, İo'nun mitolojik hikayesine atıfta bulunuyor.