O masum insanlar; okula giden, ekmek parası kazanan, gelecekte umut gören, fark yaratabileceğine inanan anneler, babalar, çocuklar, gençler...
Barış istedikleri için katledildiler.
Günlerdir hepsinin acısı içimizde yara gibi... Bu acının üstüne perde çekmek imkansız. Hayata normalmiş gibi devam edemeyeceğimiz ortada.
Kalbimizin, ruhumuzun, insanlığımızın bir bölümü o 'güzel' insanlarla birlikte gömüldü.
Peki geriye ne kaldı? İşte bu, sorulmaya değer bir soru.
İçimize yayılan isyan, öfke, hınç kimliğimiz olmuşken, millet olarak nasıl birlik olacağız? En hayati organlarımıza kanser gibi yayılan kollektif nefretten kendimizi nasıl koruyacağız?
Bu katliamdan asıl sorumlu olan hasta ve vicdansız zihniyetlere karşı tek bir vücut olarak nasıl karşı koyacağız?
Nefret etmek, daha çok nefreti, öfkeyi çekiyor ve bütünlüğümüzü yok ediyor.
Sosyal medya, çileden çıkmış performans artistleri ile dolu... Zaten zor olan durumu içinden çıkılmaz hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ağızlarından köpükler fışkırarak nefret kusuyorlar, ortalığı birbirine katıyorlar. Onların arasına katılıp gürültüye ortak olmak hiç içimden gelmiyor.
YALNIZ OLMADIĞINI BİLMEK
Karanlığa ışık tutmak istiyorsak, etrafınızdaki nefret etmekten gurur duyanları bile merhametinizle, duyarlılığınızla, iç gücünüzle, korkusuz dik duruşunuzla; daha insanca düşünmeye ve davranmaya motive edebilirsiniz. Hepimiz dünyaya daha derin bakıp önyargıyı anlayışa, duyarsızlığı empatiye, acıyı iç gücüne ve merhamete dönüştürmek için kendimize düşeni yapmalıyız.
İlk savaşmamız gereken şey; kendi içimizdeki nefret. Ve kazanmamız gereken asıl kavga, insanlık.
Politik inançlarımız ne olursa olsun, karşıt olabiliriz ama düşman olamayız.
Ayrımcılığın getirdiği yaraları sarmanın zamanı geldi artık. Yoksa insan olmanın anlamından uzaklaşıyoruz.
Kalbimizi sımsıkı kapatmayalım. Eşitlik ve adalet haklarımızı insan gibi arayalım.
Evet, şu dönemde bu farkındalığı yaratmak ve yaymak kolay değil. Hele katledilmiş 97 sevdiğini daha dün gömen anneden, babadan, evlattan nefret etmemesini beklemek bile insafsızlık.
Ama onları ve kanayan kalplerini daha fazla nefret ile kışkırtmak daha büyük insafsızlık.
Belki de şu an için yapabileceğimiz en insani şey; geride kalan anne, baba çocuk, kardeş ve vatandaşların acı çeken ruhlarını rahatlatmaya çalışmak. Yanlarında olduğumuz hissini vermek. 'Hayatın rastgele gaddarlığı bu sefer seni vurdu...
Bu korkunç şey neden senin başına geldi bilmiyorum, acını nasıl hafifletebilirim bilmiyorum ama yanındayım' diyebilmek...
Bazan en ihtiyacımız olan şey o his çünkü; yalnız olmadığımızı bilmek...
Hayattan yara aldıkça incitmeyi değil, iyileştirmeyi seçtiğiniz sürece güçlüsünüz.