Diyelim bir erkekle çıktınız ve hoş bir gece geçirdiniz. Potansiyel bir ilişki bulduğunuzu düşünerek heyecanlanıyorsunuz.
Sizi arayacağını söylüyor ama ses seda yok. Genelde makul bir insan olduğunuz halde neredeyse tanımadığınız bir yabancıdan gelecek bir mesaj için, deli gibi her 30 saniyede bir telefonu kontrol ediyorsunuz...
Elindeki cep telefonundan romantik bir hayat bekleyen her kadın, o telefonun nasıl bir anda aleyhine çalıştığını iyi bilir.
Mesaj geldiği bir anda sizi bulutların üstüne çıkartan muhteşem bir iletişim aracı; beklediğiniz mesaj gelmiyorsa, kendinizden şüphe ettiğiniz toksik bir kuluçka aleti...
İki gün sonra gecenin bir yarısında aldığınız bir satırlık mesaja en etkili yanıtı vermek için girdiğiniz telaş ya da meşgulmüş, önemsemiyormuş gibi davranmak tarzında sığ stratejilerin hepsi hikaye...
Ne yaparsanız yapın; muhtemelen aradığınız iletişimi kuramayacaksınız...
Fazla çekingen ya da girişken davrandığınız, feminist ya da yetersiz olduğunuz için değil... Hatta sizden hoşlanmadığı için bile değil...
Sadece ortada haksız bir gerçek var!
Şu aralar Amerikan medyasında çok ilgi gören bir kitap var: 'Date-onomics'. Kitabın yazarı Jon Birger, "Büyük şehirlerde eğitimli ve alımlı kadın sayısı; eğitimli, cazip ve bekar erkeklerden fazla. Potansiyel erkekler bu açığın farkındalar ve de bu avantajdan faydalanıyorlar" diyor.
Bunu zaten biliyorduk... Yani kadınların birbirine söylediği 'Ortada doğru dürüst erkek yok' sözü hiç yersiz bir şikayet değil!
Büyük şehirlerde bağlılıktan kaçan erkeklerin problemi, daha doğrusu lüksü; seçim çokluğu... Biri olmazsa nasılsa başka güzel, akıllı, şartlarını kabul eden kadın kollarını açmış onu bekliyor. Sonra kariyer, arkadaş, seyahat ve daha fazlası ellerinin altındayken niye yüzüğe ihtiyaçları olsun ki?
KOVALANMAYI SEVİYORLAR
Birger'in üstünde durduğu bir nokta dikkatimi çekti. İşin matematiği kadınların aleyhine çalışırken, 'elde edilmesi güç' kadını oynamak artık sonuç vermiyor. Direksiyonu eline alan, azimli ve kararlı kadın, öne geçiyor. Erkekler de sanılanın aksine kovalamayı değil, kovalanmayı seviyorlar.
Ama şu da var... Kadınlar ne kadar çok günübirlik ilişkileri kabul ederlerse, o kadar yalnız kalma ihtimalleri artıyormuş. Erkekler 'Benimle istediğin zaman, istediğin şartlarda birlikte olabilirsin' diyen genç kadınların oturttukları standarttan gayet memnunlar. Çünkü bir telefonla, hatta bir mesajla koşulsuz-şartsız bir kadını birkaç saatliğine bile evine getirebiliyorsa, niye bu tavrını değiştirsin?
Sonuç; duygusal hayatlarını sadece 'erkeğin keyfine' bıraktığı için özgüveni yerle bir olmuş akıllı, eğitimli, alımlı ve mutsuz kadınlar...
Onun için kadınlar kendi değerlerinden, kimliklerinden ve ihtiyaçlarından vazgeçmemeli. Çünkü bu kadar ilişki rekabetinin içinde göz ardı ettiğimiz bir şey var... Asıl ihtiyacımız, varlıklı bir koca ya da popüler bir sevgili değil; kendimizi değerli hissetmek...
Nasıl bir standart koyarsanız, onu bulursunuz...