Köşemi dikkatle takip eden okuyucularım, dün, 'Hırsız Var' filminin senaryosunda, son anda fark ettiğim bir havuz sahnesi olduğunu okumuşlardır. Ancak şunu bilmemektedirler: Bu havuz sahnesi, yine benim sonradan fark ettiğim bir detay içermektedir. Efendim, sahne gece saatlerinde geçmektedir! Film çeviriyor olmanın güzel tarafı: Şöhret, keyif, hava, civa... Film çeviriyor olmanın berbat tarafları: Şöyle başlayabilirim mesela, setin ya sabah altıda başlaması ya sabah altıda bitmesi! Bunun bir ortası yok mu? Yok! Şöyle devam edebilirim; sabaha karşı üçte, dışarıda keskin bir rüzgar eşliğinde son yılların en soğuk ağustos ayı yaşanırken, bölgenin en soğuk tepesinde, buz gibi bir havuzda, suyun içinde dalgalanan bir gece elbisesiyle kadraj yapılmasını beklemek! Hepinizin bildiği gibi, bir spor aşığı sayılmam! Çoğunuzun bildiği gibi, havuza tramplenden atlamak, ters takla atmak, dipten gitmek gibi hokkabazlıkları sevmem! Ayrıca temmuz ortası, öğle sıcağında, Antalya'da bile denizehavuza, alıştıra alıştıra girerim ki, üşümeyeyim!
GİR HAVUZA ÇEKİYORUZ!
Dün okuduğunuz gibi, 'Hırsız Var' filminde, havuza atlamam gerektiğini son günlerde öğrendim. Filmlerin bir başka özelliği: İlk görüşmelerin, ön hazırlıkların son derece profesyonel gitmesi. O hazırlık aşamasında, genel tavırdan aldığınız intiba, hayal ettiğiniz set ortamı şu: O sahnede havuz ısıtılacak, ortam 35 derece olacak, sizi kurutmak ve giydirmek için 5 kişilik bir ekip bekleyecek, odanızın banyosunda köpük dolu küvet ve masöz hazır tutulacak. Hatta havuza girerken, daha önce bilmediğiniz 'filmlerde havuza atlayanların üşümemesini sağlayan özel hap ve kremler'den verilecek size! Öyle olmuyor! Hatta, anladığım kadarıyla dünyada da öyle olmuyor. Neden bilmiyorum. 'Filmde oynadıysan, kocaman perdede kendini seyredeceksen, bedelini ödeyeceksin!' gibi bir mantık olabilir! Hayır, geçmişte çeşitli havuz başı parti ve düğünlerinde 'altı okka' olayını yaşamadık değil. Ancak genellikle 30 derecenin üzerinde, bunaltıcı geceler olurdu bunlar. Havuz sahnesinin çekileceği gece gibi 15 derece değil! Aslında soğuk da önemli değil. Beni hayati tehlike yordu!
ELBİSE KURU 20 ISLAK 40 KİLO
Üzerimdeki gece elbisesi, Dilek Hanif sağolsun, harika bir şey. Ve fakat, uzun kuyruklu, baştan aşağı boncuk işlemeli ve 20 kilo çekiyor! Bir de ıslat o elbiseyi, oldu mu 40 kilo! Kuyruk da suyun içinde dolansın bacaklara! Sonra sıkıysa kollarınla çırpına çırpına kafanı suyun dışında tut. Ha tabii, bu arada bi de rol yap! Ayaklarıma taş bağlayıp suya atın aynı şey! Sanat için falan tamam da, bu da can! Üç defa, kuruyup kuruyup havuza girdik. 15-20'şer dakikadan hesap et. Sanki her defasında su daha çok soğuyordu! Havuzun kenarındaki figürasyonun bakışlarından anlıyorum ki, görüntüm çok acıklı! Uzun lafın kısası, Gülse Gülse olalı, böyle eziyet görmedi! Koşucuların ayaklarında ağırlıkla antrenman yapması gibi üzerimde 40 kiloyla, soğukta dakikalarca yüzdüm, aynı anda rol yaptım! Ne var ki, her tecrübe, insan için bir ilham kaynağı. Önümüzdeki yıllarda önce Marmara Denizi'ni, sonra Manş'ı geçmek istiyorum. Hatta bu esnada bir tirad da attırabilirim. Sanat-spor köprüsünü böylece kurmuş oluyorum. Hiç benden bekler miydiniz?