Biliyorsunuz son dönemin en fuzuli "magazin tartışması" hâlâ sürmekte. Çağla Şıkel, "Bir zamanlar Bodrum Zeki Müren'le anılırdı, artık benim ismimle anılıyor" demiş. Magazin muhabirleri de, üzerine atlamışlar tabiatıyla. Sosyetiklerden, sanatçılardan, mankenlerden, eski Bodrumlu'lardan, yeni Bodrumlu'lardan, bar işletmecilerinden, sünger avcılarından, dönercilerden, herkesten aynı şeyi duyana kadar rahat etmiyorlar: "Çağla ayıp etmiş. Ne demek efendim? Zeki Müren bir efsaneydi. O kim oluyor..." vesaire vesaire... Çağla Şıkel kendinde böyle bir şey söylemeye hak bulduysa, afedersiniz canımdan çok sevdiğim magazinci arkadaşlar, kimin yüzünden buldu? Efendim? Geçen yıl, "Bodrum'dan bildirdiğim" yazılarımdan birinde, (ki bu senekiler haftaya başlıyor) açık ve seçik ifade etmişim. Demişim ki, Bodrum'dayım ama, tuhaftır, henüz Çağla Şıkel'in bir iskeleden atladığını görmedim! Halbuki bütün programlarda, bir nevi Bodrum görüntüsü, Bodrum'la ilgili haberlerin jeneriği gibi, aynı resim! Sanki yüz yüz elli tane Çağla var, her "beach"e bir tane! Demek ki, durum geçen sene de aynıymış. Bu yıl da, yaklaşık mayıs ayı ortasından beri Çağla'nın envai çeşit bikiniler ve çıngıl çıngıl kolyelerle pek estetik biçimde iskelelerden atladığı seyrediliyor televizyonlarda. Bence şehirde, sıcaktan bacağa yapışmış kadife kanepesinde oturup, çekirdek çitleyerek, karpuz yiyerek televizyon seyreden ve yazı bu şekilde "gönlünce yaşayan" vatandaşın kızgınlığını alıyor bir yerde Çağla'nın maksadını aşan sözleri. Şahane vücutlu, alabildiğine bronzlaşmış bir kadın, renkli bikinisinin, takılarının içinde, kahkahalar atıp, etrafındakilere laf yetiştiriyor, sonra da gayet atletik biçimde şloppps diye denize atlıyor! Yazı şehirde geçirenler için gıcık bir durum. Alçak! Hain! Terbiyesiz! Sen kimsin? Aslında sadece, mesleği önemli kültürel tespitler yapmak olmayan bir mankenin, basının ilgisi yüzünden kendini kaybedip hafiften saçmalamasıdır ki, olabilir. Gençtir, güzeldir, belki şaka yapmıştır. Kimbilir. Beni sorarsanız, ben iskeleden atlayamam bile! Çocukluğumdan beri kimse bana atlamayı, dalmayı falan öğretmediği için, öğretmeye kalktıklarında kaçtığım için olabilir. Ben anneanneler gibi yüzerim! Ama kondisyonum süperdir yani. "Kafayı suya tam sokmadan kilometrelerce yüzme" yarışı olsa, kesin milli olurdum! Yalnız, bu yüzme stilimle, bende Çağla'daki vücut olsaydı bile, Bodrum benimle anılmazdı. Hani bir "şlopps" arıyor insanın gözü! Ben başka bir bölgeye talibim.
MAGAZİN BASINI! BAYRAMPAŞA'YA
Şu sıralar yeni eve taşınmakta olan bir ailenin hanımefendi sanatçısı olarak, stordu, boyaydı, elektrikçiydi, tesisatçıydı, benden soruluyor. Dolayısıyle Bayrampaşa'daki Bauhaus, sık sık gittiğim, boş vakitlerimi geçirmeyi tercih ettiğim bir mekan! Duyduğum kadarıyla Bayrampaşa sakinleri de, semtlerinin cezaeviyle anılmasından rahatsız oluyorlarmış. Bayrampaşa'nın tarihi, turistik değerlerini ve kültürel mozaiğini ince ince bilmem bak, onu söyleyeyim. Ama bakalım Çağla Bodrum'u ne kadar tanıyor? Yaaa. Bu şartlarda bütün magazin basınının Bayrampaşa'ya davet etmek istiyorum! Benim son derece bakımsız hallerde kapı zili, beton çivisi, mutfak armatürü falan alırkenki hallerim var görüntü olarak, ilgilenirlerse! Uzun sözün kısası, Bayrampaşa'da biraz daha vakit geçirirsem, semt yakında cezaeviyle değil, Gülse Birsel ismiyle anılacak. Gördüğünüz gibi kafayı çalıştırdık, daha önce bir sanatçıyla özdeşleşmemiş semt seçtik. Kimse "Aa, olur mu, Bayrampaşa demek Nigar Uluerer demektir", ne bileyim "Bayrampaşa deyince, Ümit Besen" falan diyemez. Öyle bir şey yok çünkü. Yalnız kurdele kesme, semt anahtarı verme gibi durumlar olacaksa, birkaç hafta sonra lütfen. Bodrum'a gidiyorum da!