"26 Nisan 1986'da Ukrayna'daki Çernobil nükleer reaktöründe meydana gelen patlama ve sonucunda yayılan radyoaktif madde; Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da yaşayan 336 bin insanın tahliyesine, 56 kişinin ölümüne, 4 bin doğrudan ilişkili kanser vakasına ve 600 bin kişinin sağlığının ciddi şekilde etkilenmesine sebep olmuştur. Nükleer kalıntıların ürettiği radyoaktif bulut patlamadan sonra tüm Avrupa, (Türkiye'de özellikle Karadeniz ve Marmara bölgesi) üzerine yayılmış ve Çernobil'den yaklaşık 1100 km uzaklıktaki İsveç Formsmark nükleer reaktöründe çalışan 27 kişinin elbiselerinde, radyoaktif parçacıklara rastlanmış ve yapılan araştırmada radyoaktif parçacıkların İsveç'ten değil, Çernobil'den gelen parçacıklar olduğu tespit edilmiştir." (Yukarıdaki bilgiler Vikipedia'dan alınmıştır.) Fazla söze gerek yok aslında... Japonya'dan gelen her fotoğrafa baktığımızda içimiz acıyor. Deprem, tsunami derken şimdi de nükleer kabus başladı. Ve bir de kar yağıyor. Acıyı görmeden acıyı hissedemiyor insan. Fotoğraflardan ne kadar geçerse duygu, o kadarını alıyorsunuz. Ve kendi başınıza gelmediği için seviniyorsunuz. Ama dünyanın hiçbir yeri o kadar uzak değil artık. Keşfetmeye, fethetmeye, zaferlere, güce meraklı insan beyni, uzakları yakın kıldı. En çok da kendi geleceğini kısalttı.
KÖYÜME GİTMEK İSTİYORUM
Ben köyüme gitmek istiyorum. Dilime de birdenbire "Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar" şarkısı takıldı. Ama orada bile meyveler eskisi gibi değil ağaçlarda. Domatesler bir türlü kızaramıyor. Salatalıklar eğri büğrü yetişiyor. Eskiden meyveler bütün kış ambarlarda dururdu. Şimdi toplayıp buz dolabına koyuyoruz, bir hafta içinde hepsi çürüyor. Var mı başka bildiğiniz bir adres? Gidecek bir yerimiz var mı? Kaldı mı öyle bir yer?