Biliyorsunuz artık pazarları SABAH'la birlikte yeni bir keyif var. SABAH'ın magazin servisinin hazırladığı Buzz Magazin... Geçen hafta derginin ilk sayısını baskıya gönderdikten hemen sonra, önceden verilmiş bir sözü bozmamak adına Dublin'e uçtum... Açıkçası yorgunluktan sonra Dublin'in sükunetinin iyi geleceğini düşünmüştüm. Çünkü kafamda şehirle ilgili böyle bir imaj oluşmuş; gri ve sakin. Çünkü güneşin yüzünü çok az gösterdiğini biliyordum. Yanılmışım. Birincisi Dublin öyle umduğum gibi sessiz sakin bir yer çıkmadı. Evet, güneş olmayınca hava griye bürünüyor ama çevre öyle yeşil ki... Ve çok huzurlu. Sakin yerleri de var, kalabalık yerleri de. Birkaç dakika içinde her türlü kalabalığa, eğlenceye, kısacası hayatın içine karışabiliyorsunuz... Sokaklar cıvıl cıvıl, insanlar çok nazik... Göz alabildiğine uzayıp giden yeşil alanlar dünyanın hâlâ güzel ve yaşanılası olduğunu gösteriyor. Dublin'de tanıştığımız bir Türk, "Sokaklarında kaybolmadan, pub'larında oturmadan ve köprüleriyle buluşmadan size kendisini açmayan bir şehir" olarak tanımladı Dublin'i... Evet, hayat sokaklarda... Ve tabii publarda... Bir Dublinli her gün en az bir kez mutlaka bir pub'a gidermiş. Yıl boyu çok güneş görememekten şikayetçi olsalar da Dublin mutlu insanların şehri. Çok çalışıp çok da güzel eğleniyorlar. Perşembeden başlarlarmış eğlenceye, cumartesiye kadar sürermiş. Dublin'de dört gün geçirdim. Her anı dolu dolu dört gün. Yetti mi? Yetmedi... (Üstelik ben sükunet arıyordum.) Keşfedilecek o kadar çok şey var ki... Bir dahaki sefere diyorum. Ama Avrupa'da hep aynı yerleri dolaşmış olmaktan sıkılanlara da "Dublin'i mutlaka görün" diyorum... Publarında oturun, alışveriş yapın, parklarında dolaşın, kiliseleri, kütüphaneleri, müzeleri gezin. Ve bir dolu anıyla dönün... Bu arada THY'nin haftada beş gün Dublin'e uçtuğunu da bir kenara not edin...