Diyelim ki çok sevdiğiniz, yılları birlikte geçirdiğiniz bir kadından ya da erkekten ayrıldınız. Sevgi bitmeden üstelik... Ya da o ilişkinin ateşi henüz sönmeden... Ama insansınız işte. Yüreğiniz acırken, siz de acıtmak istiyorsunuz. Ve sönmemiş bir ateşle, bir başka ilişkinin ateşini tutuşturmaya çalışıyorsunuz. Yani kıskandırmak istiyorsunuz. Ve hemen hayatınıza yeni birini dahil ediyorsunuz. Böyle bir ilişkinin varlığını duyduğumda, bu insanın "Karşı tarafa değil kendine ihaneti" dedim ve kadınca bakış açısıyla; "Bunu sadece erkek yapar. Hiçbir kadın, bir ilişkiden çıktıktan iki gün sonra başka bir sevgilinin arayışında olmaz" diye devam ettim. Karşı çıkanlar oldu. Erkeklerden; "Bu konuda kadın daha acımasızdır" sesleri yükseldi. Aslında sorun bu değil belki de... Sorun, insanın başkasından kaçarken kendisine yakalanması... Yani zaaflarına... "Seni acıtacağım. Sensiz de dünyanın döndüğünü göstereceğim" derken, bir erkek ya da bir kadın bir 'ara ilişki'nin startını verir. Ara ilişki diyorum; çünkü unutulmamış bir ilişkinin üstüne yeni bir ilişki kurulamaz. Kurulsa da, insanda hiç bir iz bırakmaz. Çünkü ayrılığın da bir süreci vardır ve yaşanması gerekir...