Eğer izlemediyseniz; Ceyda Düvenci'nin, kızı Melisa'yı konuk ettiği 29 Ekim'deki Bambaşka Sohbetler programını NTV arşivinden bulup mutlaka seyredin. Çünkü ne kadar kalem oynatsam da o atmosferi, annenin o gururunu, kızının özgüvenini ve annekız ilişkisinin aslında ne demek olduğunu size buradan kelimelerle tarif edemem.
Ceyda Düvenci'nin ilk eşi iş insanı Engin Akgün'den olan kızı Melisa hayatın engelli kulvarında koşanlardandı. Kendini bu konuda sorumlu hisseden Düvenci, programın bölümlerinden birinde bu durumu şöyle anlatmıştı:
"Geçmişe takılı kalmamayı kızım Melisa ile öğrendim. Doktorum 78 gün hastanede yatıp artık eve gidebilirsin dediğinde çocuk 32 haftalık oldu. Ben evime geldim, yatakta arkadaşlarım bir kutlama yaptılar bana, bebek geliyor bu kadar şeyi aştın, 78 gündür hastanedesin falan... Çok güzel bir gün geçirdim. Sabahına suyum geldi ve hastaneye gittim, sağlıklı bir bebek doğurdum. Ama 24 saatin içinde beyin kanaması geçirdi ve oradan sonra şey başlıyor: 'Eve gitmeseydim bu olur muydu? O kutlama mı bunu yaptı?' En büyük kâbus bu işte..."
Sevgili Ceyda, ben programı izlerken kendini suçlu hissetmene yol açacak eksik ya da hatalı hiçbir şey görmedim. Tam tersine engellerin üzerinden atlamayı başarmış, özgüvenli, kendini harika cümlelerle ifade edebilen ve hepsinden önemlisi; annesinin onun için yaptığı fedakarlıkların farkında olup bunu takdir eden ve annesini taparcasına seven harikulade bir Cumhuriyet kızı gördüm. Ayrıca onun müzikal başarılarını yazmak için de şimdiden köşemin sütunlarını rezerve ettim. Belli ki ortada senin adına büyük bir emek ve "adanmışlık" vardı. Yüreğin dert görmesin. Ceyda'cığım, sen bu programla aynı durumdaki annelere yüzlerce psikoloji seansından, onlarca bilimsel makaleden ve saatler dolusu terapiden çok daha fazla ilham ve cesaret verdin. Melisa da kendi durumundaki akranlarına gerçekten nefes, kan ve enerji pompaladı.
Çok güzeldiniz, çok... Öyle bir bütündünüz ki, sanki doktorunuz göbek bağınızı kesmeyi unutmuş gibi geldi bana...
Allah ayırmasın...
Şehit Ares'e veda
İçinizden "Ölen köpeğe de şehit denir mi?" diyecek olanlar vardır mutlaka. Ama benim içimden öyle demek geldi. Çünkü Ares, meslek yaşamı boyunca tonlarca uyuşturucunun ele geçirilmesini sağlayan bir polis köpeğiydi.
Son operasyonda kaçmaya çalışan bir uyuşturucu satıcısının paçasına dişlerini geçirmiş ve onu yakalamıştı. Ancak adamın üzerindeki kimyasal maddeler yüzünden zehirlendi ve tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak "şehit" oldu. Ares'in; hayatı boyunca asalak gibi yaşayan, bu memlekete tek gram faydası dokunmayan ama öldüğünde her nedense tabutuna Türk bayrağı serilerek onurlandırılan pek çok kişiden daha değerli olduğuna inanıyorum.
Sevsinler bayrak sevginizi!
Bu görüntü CHP'nin 29 Ekim'de Yenikapı'da düzenlediği Cumhuriyet Bayramı kutlamasının ardından çekildi. Bağcılar Anlık Haber sitesinde uzun bir videosu da var, yüreğiniz elverirse izleyin.
Oraya kutlama için değil, sadece yandaş şarkıcıyı yakından görmek için geldikleri o kadar belli ki... Ne Cumhuriyet ne Atatürk ne bayrak umurlarında... Eğlenirken yelpaze niyetine salladıkları bayrakları da konser bitiminde yere atıp gitmişler.. Cumhuriyet'in sizin gibilere ihtiyacı yok. Bir daha elinize almayın o şanlı bayrağı...
Gaf'let kürsüsü
İzmir'in Buca ilçesinde Vali Rahmi Bey İlkokulu'nda yapılan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında öğrenciler Alizade isimli şarkıcının müstehcen sözler içeren Anormal adlı şarkısıyla dans ettirildi.
Zap'tiye
"Milli bayramlarda camilere neden bayrak asılmıyor?" diyenlere en güzel cevap Levent'teki Barbaros Hayrettin Paşa Camii'nden geldi. İnşallah diğerlerine de örnek olur.
Ne demiş?
"Arkadaşınızın doğum günü var, bütün balonları şişirme görevi de size düştü, haydi bakalım." (Sabırlı trafik polisinin alkolmetreye bir türlü üfleyemeyen kadını ikna çalışması)