Ankara'daki TUSAŞ tesislerine yapılan ve 5 vatan evladımızı şehit verdiğimiz alçak saldırının ardından soluğu Yeşilköy'deki SAHA Expo 2024 Uluslararası Savunma, Havacılık ve Uzay Sanayi Fuarı'nda aldım. Diledim ki orada şehitlerimizin alın terini koklayayım, parmak izlerini öpeyim. Ürettikleri şaheserleri görüp, milletim adına şükredeyim...
Fuarı gezdikçe bu ülkenin bir ferdi olduğum için dua ettim. Mühendislerimizin ne uğruna canlarını ortaya koyduklarını iyice idrak edip, onlara minnetimi tazelemek için saatlerce fuar alanını gezdim. Hürjet'in sergilendiği alanın yanına konulan 5 şehidimizin fotoğrafına selam durdum. İnsansız savaş uçaklarımızı, dronlarımızı, füzelerimizi, çelik kubbe oluşturacak savunma sistemlerimizi, hepsi yürüyen birer kaleye benzeyen zırhlı araçlarımızı gördükçe göğsüm kabardı. 1974'de göbekten bağlı olduğumuz ABD, lastik göndermediği için uçaklarımızı kaldıramadığımız günlerden, dünyanın şapka çıkardığı Kızıl Elma'ya...
Tabii ki saldırırlar... Saldıracaklar da... Ama bu çelikten kısrak şahlandı bir kere... Görecekleri ancak onun arkasında bıraktığı toz bulutu olacak...
Sanayiye düş de gör!
Gündemin yoğunluğu nedeniyle bu hafta okur mektuplarına yeterince yer veremiyorum, affedin.
İki hafta önce size Discovery Channel'de yayınlanan otomotiv programı Tamirat Tadilat'ın kahramanları Mike Brewer ve Marc "Elvis" Priestley'in Türkiye'ye geleceklerini duyurmuştum.
Geldiler ve benim onlara sorduğum "Doğan görünümlü Şahin'i biliyor musunuz?" sorusunun cazibesine kapılarak, onarıp kârla satmak üzere Maslak Atatürk Sanayi Sitesi'nde kelepir bir Şahin aramaya koyuldular. Tabii bu arada İstanbul'un tarihi ve doğal güzellikleri arasında kendilerini kaybedip, mesailerini biraz aksattılar. Umarım sanayideki bizim bazı "yamyam" tamirci esnafının ellerinden az hasarla sıyrılmış, en azından pantolonlarını kurtarabilmişlerdir. Abartmıyorum. Bunu, klasik otomobillerini kurtarmak için o sokaklara binlerce lira dökmüş "damdan düşen biri" söylüyor.
Bu zamanda müzisyen olmak
Üniversiteden arkadaşım Cengiz Tağtekin şu sıralar Marmaris'te müzisyenlik yapıyor. Zaman zaman köşemize gönderdiği yazılarıyla da gazetecilik yıllarını aratmıyor. Bu kez de müzisyenliğin iç yakan yönünü kaleme almış:
"Sevgili Yüksel, ülkemizde bu aralar müzisyen olmak nasıldır bilir misin?
Gazze adına için yanar ama 'Eller havaya' diyerek insanları göbek attırmak zorunda kalırsın.
Sınır ötesinde o gece bir Mehmetçik şehit olur, haberin olmaz, bilmeden oyun havası çalarsın.
Herkes kafayı bulunca Ahmet Kaya şarkıları ister. Sanırsın her kesim zamanında onu hep el üstünde tuttu. Sonuçta o müziği yapmasan da olmuyor.
Senin şahsında bilinmesini isterim ki, müzisyen olarak görevimi yapıyorum ama vicdanım hep bana 'Cengiz bu gece nasıl rahat uyuyacaksın?' diyor."
Haftanın şiiri
SENİ KOYDUĞUM YERDESİN
Senle geçen zamanım
Bu şiir gibi dört dörtlük
Biz vakitleri yorgan gibi
Alıp üzerimize örttük
O şahane gülüşünle
Ömre açılan perdesin
İstesem de unutamam
Sen her zaman serdesin
Kimi gün koca ülke
Kimi gün ücra köydük
Bazen öptük dünyayı
Bazen anasına sövdük
Yıllar bizi öğütemedi
Hiç sormadım nerdesin
Merak etme sevgilim
Seni koyduğum yerdesin
Yüksel Aytuğ - 2024
Zap'tiye
Bu kadar Allah'sız Kitapsız'la aynı toprağa gömülmek istemiyorum. Çocuk katilleri için ücra bir bölgede "Yatacak Yeri Olmayanlar Mezarlığı" açılsın.
Ne demiş?
"Memleket bu haldeyken küfür etmek suç olmaktan çıkarılmalı." (Ben dedim)
Gaf kürsüsü
Değerli okurumuz Muhsin Manav, Kalpazan dizisine suçüstü yapmış: Dizi, isminin hakkını ilk bölümden verdi. Kırmızı spor araba almak için 60 yıl çalışmak gerektiğini söyleyip; "Yani 730 ay" diye ekledi dış ses. 60 yılın kaç ay ettiğini bile değiştirmişler. Tebrik ederim.