İsrail'de siviller (!) silah kuşandı. Netanyahu 200 bin vatandaşına otomatik tüfek dağıtırken mutlu mesut pozlar verdi. "Silahlandırılmış sivil" ne demekse?
O kadınlar çanta yerine astıkları otomatik silahlarıyla alışveriş merkezlerine gidip, kozmetik ürünler aldılar. Mutfağında yemek pişirirken bile bu yeni "aksesuarlarından" vazgeçmeyenler vardı. Kimi de sürdüğü bebek arabasının yanına asmıştı Uzi'sini...
Dünyanın ünlü moda markaları bu yeni akıma katkı sunarlar mı bilmiyorum. Mesela Burberry's o ünlü ekose deseninden bir silah kılıfı yapar mı, Gucci kamuflaj desenli stiletto üretir mi, Bvlgari taşlarla bezeli silah askısı tasarlar mı, Chanel barut kokulu parfüm çıkarır mı?..
İroni bir yana, bize dayattıkları yeni yaşam tarzı bu. Savaş, silah, dehşet, vahşet, terör hep yanı başımızda olmalı. Olmalı ki, silah baronları ürettikleri ölüm makinelerine yeni pazarlar bulup, cüzdanlarını kalınlaştırabilsinler.
Savaş, terör, cinayet, suikast ne kadar olağan ve sıradan hale gelirse o kadar semirecekler.
Bu oyunu bozmak zorundayız.
Eskiden zihinlerimiz bu kadar kirli değildi
Gıdadaki mide bulandırıcı taklit ve tağşiş listelerinin uzayıp gittiği ve milletin artık sadece serumla beslenmeyi düşündüğü şu günlerin, toplumdaki dehşet ve vahşet günlerine denk gelmesi tesadüf mü? Değil tabii...
Benim gibi düşünen Atv Hafta Sonu Kahvaltı Haberleri'nin sunucusu değerli dostum İbrahim Sadri bu çakışmayı pazar günü ekranda öyle güzel yorumladı ki, bana söyleyecek söz bırakmadı:
"Benim neslim doğal yiyecek ve içeceklerle beslenirdi. Bu kadar hileli ve bozuk gıda yoktu. Bu nedenle eskiden zihinlerimiz bu kadar bulanık değildi."
Nokta.
Yılın en kötü rejisi
Bazı ülkelerden yapılan maç yayınlarını izlediğimde bizim maç yönetmenlerimizin ve canlı yayın ekiplerimizin değerini daha iyi anlıyorum.
Bu kez de İzlanda rejisine "Ya sabır" çektim. Uzun tekrarlar yüzünden pek çok pozisyonu kaçırdılar. Kamera açıları, resim seçimleri amatörceydi. Buna bir de kötü zemin ve yetersiz ışıklandırma eklenince keyifli futbol mücadelesi işkenceye dönüştü.
Acaba diyorum, UEFA bir yayın gözlemcisi görevlendirilip, tıpkı hakem gözlemcisi gibi yayıncıya puan veremez mi? Kötü maç yayını yapan ülke rejileri yerine bir sonraki maçta UEFA'nın görevlendireceği yayın kuruluşları işi üstlenemez mi?
Bu arada spiker Alp Özgen de formsuz bir günündeydi. Sürekli isimleri karıştırdı. Ayrıca Hakan'ın vururken ikilettiği penaltı atışının neden çift vuruşla cezalandırıldığını uzun süre anlayamadı.
Neyse ki millilerimiz iyiydi de ekran başından mutlu ayrıldık.
Şeref kürsüsü
Bir bankadan reklam filmi için seslendirme teklifi alan Nejat İşler, para istemediğini, bunun yerine bankanın öğrencilere burs vermesini istedi. Bankanın bin öğrenciye burs vermeyi önermesine karşılık, Nejat İşler "Koca banka bu kadar mı öğrenciyi okutur?" diyerek sayının beş bine çıkarılmasını istedi. Banka, isteğini kabul etti.
Zap'tiye
Meğer otobüs koltuklarındaki kılıflar bu işe yarıyormuş...
Ne demiş?
"İtle dalaşacağına, yolu dolaş..." (Bir asker arkadaşının Hakan Ural'a söylediği bu ibretlik söz, bugünlerde evden çıkarken aklınızda bulunsun)