Bir hafta içinde THY uçaklarının kabinlerinde iki asayiş olayı yaşandı. İlkinde uçağa zarar verecek kadar zıvanadan çıkan bir yolcu, kabin ekininin üzerine yürüdü, küfür edip, hakaretlerde bulundu. Hatta hostesin işten atılmasını "emredecek" kadar ileri gitti. Uçağa çağrılan polislere de "Bana dokunamazsınız, benim 10 fabrikam var" diye bağırıp, direndi.
İkinci hadisede bu kez İbrahim Tatlıses'in şarkıcı kızı Dilan Çıtak, kedisini çantasında tutması için kendisini uyaran hostese "Gözlerindeki lensleri oydurtma bana" diye tehdit ederek saldırdı. Hatta "Zaten sorunlu oldum, bırakın bari şunu iyice bir döveyim" diye bağırdı. Olay üzerine uçağa gelen polislere de "Üzerindeki üniformaya güvenme. Yerler buralarda seni koçum. Ne olacağını sanıyorsun delikanlı?" şeklinde yakışıksız ifadelerde bulundu.
Her iki olayda da soğukkanlılıklarını koruyarak büyük bir sabır sınavı veren kabin ekiplerini ve onları mükemmel şekilde eğiten THY'yi gönülden kutluyorum. Ne yalan söyleyeyim, bana uçağa binmeden önce bir bidon papatya çayı içirseler bu kadar sakin olamazdım.
Gelelim Dilan kızımıza:
Bak güzel evladım, o karşındaki polis üniforması giyen fedakar insanlar var ya, senin iki ekstrada kazandığın paraya bir yıl boyunca itle, uğursuzla boğuşuyorlar. Yeri geliyor, senin huzurun ve güvenliğin için mermilerin önüne atlıyorlar.
Aman ha, bir daha karşına polis çıktığında ağzından çıkanı kulağın duysun.
Büyükler için bir masal
Günlerden bir gün memleketin birinde küçük bir kız çocuğu beslediği sokak köpeğini sevmek için eve gelmiş. Bir de ne görsün? Ağabeyi köpeğe tecavüz ediyor. Sapık ağabey şahit bırakmamak için öz kardeşini oracıkta boğarak öldürmüş. Boğuşmada bacağı kırılan zavallı kız, ağabeyinin kolunu ısırmayı da başarmış. Ağabey o ısırık izini gizlemek için kendi kolunu yeniden ısırmış. Durumu gören anne, şehir dışındaki baba yerine köyün ağası olan, bir dediği edilmeyen amcaya durumu bildirmiş.
Amca bu tür işlerde çok tecrübeli olan akıl hocasını aramış. Olayın örtbas edilmesi için birlikte bir plan yapmışlar. Amca ayak işlerini yapan bir köylüyü tehdit edip kızın cesedini dereye gömdürmüş. İşçilerinden birine de üzerinde analiz yapılmaması için köpeği öldürüp gömmesini emretmiş. Bundan sonrası tüm köy halkının manipüle edilerek delillerin karartılmasına, jandarmanın yanlış yönlendirilmesine gelmiş.
Masal bu ya; ister inan, ister inanma...
Onlar ermiş cinayete, biz binelim tepelerine...
Vallahi büyük cesaret!
Malum; İsrail, savaşı "siber boyuta" taşıdı. Lübnan'da önce Hizbullah'ın kullandığı çağrı cihazlarını, sonra da telsiz ve cep telefonlarını patlatarak ağır zayiat verdirdi.
A Haber'de de dün konu enine boyuna tartışılırken, Prof. Dr. Ali Murat Kırık, çağrı cihazları hakkında bilgi verirken sunucu Cansın Helvacı "Bizim de bir telsizimiz vardı. Rejiye rica edeyim onu bana getirsinler, üzerinde anlatırsak daha aydınlatıcı olur" diyerek eline bir telsiz cihazı aldı. O anda ister istemez "Aman, ne yaptın Cansın kardeşim?.." dedim. Henüz hangi cihazların nasıl patlatıldığı teknik olarak belli değilken, uzmanlar bile bu teknoloji konusunda kem küm ederken canlı yayında bir sunucunun eline telsiz alması beni paniğe sevk etti. Allah korusun, canlı yayında yaşanacak bir olay, hem onulmaz yaralara yol açar hem de İsrail'in tüm dünyaya yaymaya çalıştığı korkuyu katmerli hale getirebilirdi. Aman diyeyim!..
Ne demiş?
Özgü Namal, Meryem karakterini canlandırdığı Kızıl Goncalar dizisi hakkında "Yüzde 100 yerli ve Türk malı. Devşirme ya da hırsızlık yapmıyoruz" dedi.
Zap'tiye
CHP Lideri Özgür Özel sonunda "en güvendiği" seçim vaadine sarıldı: "Bir litre rakı 140 lira olacak." Seçim mitinglerini meyhanelerde yapacak zağar...
Şeref kürsüsü
İzmir'de mama çalan kediye müdahale etmek isteyenleri "Dokunmayın, rızkını alıyor" diye durduran esnafa kocaman bir helal olsun.
