Bu başlığı tam bir yıl önce 18 Temmuz 2023 tarihinde bu köşede atmış ve altına şöyle yazmıştım:
"Önceki gece Altınoluk'un karşısına düşen Ayvalık sahilinde bir ateşin büyüdüğünü fark ettim. Ateş daha sonra iyice büyüdü ve gece kızıla büründü. Elimde dürbün, büyük bir endişe ile durumu takip ederken bir yandan da dilimden dua eksik olmadı. Neyse ki Cennet Tepesi'ndeki yangın rüzgara rağmen fazla büyümeden söndürüldü.
Hatay Soğukoluk Armutçu bölgesindeki yangın ise koca ormanı yaktıktan sonra büyük bir uğraş sonucu kontrol altına alınabildi. Çanakkale'deki yangın da ben bu satırları yazarken kontrol altına alınmaya çalışılıyordu.
Bu üç yangının da ortak bir sebebi var: Anız... Nedir anız? Tarladaki sapları, otları yakarak imha etmek. Anız denilen çağdışı uygulama, yeşilin en büyük düşmanı. Yıl 2023 olmuş, insanlarımızda ne yazık ki bu bilinç bir türlü yerleşmemiş. Diyeceğim o ki, bu ülkenin yeşiline kast etmek için ille de PKK mensubu olmak gerekmiyor. Cehalet ve vurdumduymazlık yetiyor.
Şimdi o anızları yakanlara, mangallarını, sigaralarını söndürmeden çekip gidenlere öyle büyük hapis cezaları verilmeli ki, cümle aleme ibret olsun. Yeter mi? Hayır. Hapisten çıktıktan sonra da ömür boyu fidan dikmeye mahkum edilsinler."
Ne yazık ki yapılmadı, edilmedi... Bu yazının üzerinden bir yıl geçtikten sonra Mardin'de anız yangınına tam 15 vatandaşımızı kurban verdik. Üç gün önce de Muğla'da 3 insanımızı yitirdik.
Ben gazetecilik görevimi yerine getirmiştim. Görevini yapmayıp kulağının üzerine yatanlar utansın.
Yaşasın nemli hava!
Yüksel Aytuğ sıcak ve nemden kafayı yedi diye düşünüyorsunuz değil mi? Öyle ya, geceleri uyutmayan, insanın üzerine karabasan gibi çöken, nefes almayı güçleştiren, her türlü asap bozukluğu ve stresin gizli kaynağı nemli havanın neresi sevilebilir ki?
Vallahi ben seviyorum. Neden mi? Ormanları koruyor da ondan. Emin olun, ülkemizin büyük kesimi şu anda yüzde 80'lere varan nemli havanın etkisinde olmasa, ormanlarımız cayır cayır yanıyor olurdu.
Evet, belki biz nefes alamıyoruz ama en azından ormanlarımız soluklanıyor. Umarım bu son cümle size birazcık yelpaze olmuştur.
Fazla yanmıyor muyuz?
Geçen hafta sonuna yine büyük bir fabrika yangını kabusu ile uyandık. Aydın'daki dev kağıt fabrikası cayır cayır yandı. Ekiplerin müdahalesiyle söndürülmesi 20 saati buldu.
Peki sizce de son zamanlarda fazla yanmıyor muyuz? Arama motorlarından birine "Fabrika yangını" yazınca karşınıza çıkacak uzun liste eminim sizi de dehşete düşürecektir.
Olaylar bu kadar yoğunlaşınca benim de aklıma deli sorular takıldı:
Büyük fabrikalara ruhsat verilirken doğal afetlere karşı alınan önlemler ve tahliye tedbirleri ne derece gözetiliyor?
İşyerleri yangın tedbirleri konusunda belediyeler tarafından yeterince denetlenmiyor mu?
Belli büyüklükteki fabrikaların kendi yangın söndürme ekipleri yok mu?
Yangın alarmı sistemleri yeterli değil mi?
Yangın tatbikatları yapılmıyor mu?
İl ya da ilçenin itfaiye ekipleri tarafından işletmelere verilen eğitim ve tatbikatlar yetersiz mi?
Galiba önce bu konuları düşünüp "beynimizi yakmamız" gerekiyor...
Gaf kürsüsü
Karadenizli Milyoner yarışmacısı, "Emrah der ki düştüm dile / Bülbül figan eder güle / Güzel sevmek bir sarp kale / Ya alınır ya alınmaz dizeleri hangi halk şairine aittir?" sorusunda telefon jokeri kullanmasın mı? (Cevap tabii ki Erzurumlu Emrah olacaktı)
Zap'tiye
Nuri Alço, İstanbul'un göbeğinde 3 bin 500 lira kira ödüyormuş. Ev sahibine ilaçlı gazoz içirmiş olmalı.
Ne demiş?
Fenerbahçe'nin yeni transferi Oğuz Aydın: "Galatasaray bana Fenerbahçe'den alacağım maaşın 3 katını teklif etti, reddettim ve 'Beni başkalarıyla karıştırmayın para için takım satmam ama Fenerium'dan formamı satın alabilirsiniz' dedim."