Tarih: 28 Ocak 2009 Çarşamba. Yer: Kanaltürk'teki Medyatik programı... Kanalın kapısında bir ünlüler izdihamı... Konuk koordinatörleri onları 5'erli gruplar halinde canlı yayına alıyorlar. Kanalın telefonları ünlü sanatçılar, işadamları, siyasetçiler, sporcular tarafından çoktan kilitlenmiş. Herkes Gazze'de İsrail'in yok ettiği hayatlar için birkaç kelime etmek ve maddi yardımda bulunmak için birbiriyle yarışıyor. Kimi, nasıl takdim edeceğimi, hangisine nasıl şükran ve minnetimi sunacağımı bilemiyorum. 5 saat boyunca stüdyoma gelen, telefonla arayanların isimlerine ben bile inanamıyorum: İbrahim Tatlıses, Fatih Terim, Acun Ilıcalı, Gülben Ergen, Ajda Pekkan, Hülya Koçyiğit, Ferhat Göçer, Alişan, Oktay Kaynarca, Pınar Eliçe, Nurseli İdiz, Savaş Ay, Ceyhun Yılmaz, Armağan Çağlayan, Ege, Tanju Çolak, Gökmen Özdenak, Nil Burak, Ayşenur Yazıcı, Ziynet Sali, Fuat Ergin, Behzat Uygur, Sümer Ezgü, Betül Arım, Nasuh Mahruki, Hakan Ural, Seray Sever, Hakan Yılmaz, Metin Özülkü, Melda Gür, Burcu Kara, Fulya Zenginer, Pınar Aylin, Sibel Tüzün, Ece Uslu ve daha kimler, kimler... Kızılay'ın yardım kampanyasına milyonlar yağıyor. Kanal, tüm reklam gelirini Gazze'ye bağışlıyor.
Şüphesiz, mesleki kariyerimin en görkemli gecesi. İbrahim Tatlıses gözyaşı dökmekten konuşamıyor. Armağan Çağlayan'ın boynunda Filistin kefiyesi. Rahmetli Metin Uca kolları ve göğsünden aşağısı kan kırmızıya boyanmış bir beyaz gömlekle gelmiş. Üç gün önce Gazze'den dönen bir başka rahmetli dostum Savaş Ay'ın anlattıkları boğazımızda yumru olup kalıyor.
Sevgili İbrahim Tatlıses programdan öyle etkileniyor ki, aynı organizasyonu birkaç gün sonra 2 Şubat 2009'da Atv'deki İbo Show'da tekrarlıyoruz. Toplanan bağış miktarı 4 milyon 322 bin lira. Rekor...
Yakından Kumanda'nın hemen her gün bu köşeye taşıdığı Gazze hassasiyetini yadırgayanlar oldu. Bu yazıyı da onun için kaleme aldım. Bilinsin ki Gazze benim içimde 25 yıllık yaradır.
Ve... Birileri tüm kanallarda ortak yayınla bir Gazze'ye yardım programı yapmayı düşünürse, Yüksel Aytuğ ve dostları dün olduğu gibi bugün de göreve hazırdır.
Osmanlı'da sokak canları
Vicdanlı, merhametli, şefkatli bir milletiz vesselam. Güçsüzü, kimsesizi, mağduru koruyup kollamak, zayıfın yanında saf tutmak adeta genetik kodlarımıza kazınmış.
Sokak hayvanlarıyla ilgili yeni düzenlemenin tartışıldığı şu günlerde atalarımız sokak hayvanları için neler yaparmış diye merak edip küçük bir araştırmaya giriştim. Tarihi belgeleri karıştırırken gözlerim doldu.
Osmanlı'da halk sokak hayvanlarını beslemesi için mancacı denilen kişilere para verir, yardım edermiş. Onlar da düzenli olarak sokakta aç kalan hayvanları beslermiş. Mancacı, kedi köpek yiyeceği demek olan mancayı satar; dileyen, mancacıdan aldığı yiyecekleri hayvanlara yedirir, dileyen parasını verir, mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslermiş.
Bu kültür, yabancılar tarafından oldukça ilgi çektiği için sadece bu konu üzerine yazılan eserleri bulmak da mümkün. Catherıne Pinguet "İstanbul'un Köpekleri" adlı eserinde mancacılık mesleğini, Türk halkının hayvanseverliğini ve merhametini konu almıştır.
İstanbul'da 1970'lere kadar vardı bunlardan. Özellikle cami önlerinde dururlardı. Güvercinlere yem atar gibi onlardan mama alıp kedi köpekleri beslerdiniz. Özellikle cuma günleri çok iş yaparlardı.
Tarihi belgelerde bizzat padişah tarafından şehirdeki güvercinlerin düzenli beslenmesi için istihdam edilen "kuşçu" personeline de rastladım. Osmanlı döneminde hayvanlara tanınan haklara dair bilgilerin de yer aldığı belgelerde yük hayvanlarına haftalık tatil verilmesi, hayvanlara zarar verenlere ceza kesilmesi gibi düzenlemeler de dikkatimi çekti.
Bu soylu merhameti mutlaka muhafaza edip gelecek nesillere de nakletmeliyiz.
Gaf kürsüsü
ABD Başkanı Biden, Times dergisine verdiği röportajda "İsrail Gazze'de savaş suçu işledi mi?" sorusuna "Bu konu henüz net değil" diyerek herkesin ağzını bir karış açık bıraktı.
Zap'tiye
Milyoner'deki 7500 liralık soru: "Papyon nereye takılır? A- Dize B- Topuğa C- Yakaya D- Paçaya," Paranın mı yoksa zekanın mı değeri düştü, karar veremedim.
Ne demiş?
Kenan Doğulu'nun doğum gününde yanına çağırarak sorduğu soru Yılmaz Erdoğan'ı zor durumda bıraktı: "Yılmaz hocam sen bilirsin, çok sevişmenin zararı var mı?"