Kafayı yediğimi düşünüyorsunuz değil mi? Ama hüküm vermeden önce anlatacaklarımı dinleyin: Bağıra çağıra gelmekte olan İstanbul depremine karşı kent sakinleri bir türlü kentsel dönüşüm projelerine destek vermiyor. Neden? Bizde emlak rantı, hayati kaygılardan önde gelir de o yüzden.
Emekli Rüştü Efendi, zamanında emekli ikramiyesi ile aldığı hayattaki tek varlığı olan dairesinin 20 metrekare küçülmesini istemez. Çünkü müteahhit, kâra geçmek için kendisine de metrekare ayırmak ister. Rüştü Efendi de ölümü göze alıp, binasını müteahhide vermeye yanaşmaz. "Al sana 1,5 milyon lira faizsiz kredi, yıktır evini, yenisini yaptır" dersiniz, "Emekli maaşımın tamamı, o krediyi ödemeye yetmez" deyip, ayak diretir.
Peki çözüm? İstanbul'un zemini kuvvetli, metrekare fiyatı yüksek ilçeleri Şişli ve Beşiktaş başta olmak üzere bu kriteri karşılayan semtlerinde depreme dayanıklılık standardı yüksek olmak koşuluyla çok katlı binalara izin vermek. Böylece hem ev sahipleri hem de müteahhitler kentsel dönüşüme gönüllü olur. İnşaat firması hem eski metrekare haklarını korur hem de ekstra katlarla kâra geçer.
Evet, çok katlı yapılaşmanın da trafik ve altyapı hizmetleri gibi komplikasyonları var ama insanların 20 saniyede kitle halinde ölmesinden iyidir.
Depremzedeleri unutmayalım
"Acıların ilacı unutmak" derler. "İnsanın unutma yeteneği olmasa bunca acıya dayanamaz" diye söylerler.
Gelin görün ki, şimdi unutma değil, tam tersi, daha çok hatırlama vaktidir.
Geçen kışın ortasında yüzyılın felaketini yaşadık. 13 şehrimiz yerle bir oldu. İnsanlarımız canını, evini, barkını kaybetti. Neyse ki güçlü devletimiz ve necip milletimiz bir yara sarma ustasıydı. Bir olduk, kenetlendik ve bölgeye yardım yağdırdık.
Gelin görün ki, kış yeniden geldi. Orada üşüyen bedenler olacak mutlaka. Geçen yıl minik depremzedeler için gönderilen botlar, montlar küçülmüştür elbette. Öyleyse?.. Haydi güzel vicdanlı halkım, "Unutursak kanımız kurusun" demiştik ya hani, sözümüzün arkasında duralım.
Küçük kızım ne mutlu ki sosyal aktiviteleri çok güçlü bir okulda okuyor. Geçen yıl her öğrenci, depremden etkilenen kardeşleri için kullanılmamış botlar ve montlardan oluşan koliler hazırlayıp, bölgeye göndermişlerdi. Bu yıl da botlar, çizmeler, paltolar, kabanlarla dolu bir paket hazırladık. Ela'mız geçen yıl olduğu gibi bu yıl da kolinin içine oradaki arkadaşlarına moral vermek için duygu yüklü bir mektup bıraktı.
Bu akşam ailece yastığa başımızı koyarken, "Acaba depremzedeler bu karda kışta ne yapıyorlar?" diye kaygılanmayacağız.
Ömre bedel haksızlık
ABD'li siyahi vatandaş Glynn Simmons 1974 yılında cinayet suçlamasıyla yakalanıp hapse atıldı. Tam 48 yıl boyunca suçsuzluğunu kanıtlamak için hukuk mücadelesi verdi. Sonunda suçsuzluğu kanıtlandı ve 23 yaşında girdiği hapishaneden 71 yaşında kanser hastası olarak çıktı.
Eminim bu büyük mücadelenin filmi de yapılacaktır. Çünkü dramatik hikayenin içinde pek çok ders ve mesaj var. İlki; nefes aldıkça, umudun da olduğu. İkincisi, adalete duyulan inancın hiçbir şart altında yitirilmemesi gerektiği. Nitekim Simmons cezaevi çıkışında hiçbir sitemde bulunmadı. "Adaletin bir gün yerine geleceğini biliyordum" dedi. Üçüncüsü, dünya üzerinde uğruna savaşılacak en büyük zenginliğin "özgürlük" olduğu...
Simmons'a tazminat olarak 5 milyon lira verilecekmiş. Gelelim can alıcı soruya: 5 milyon lira için bir ömür hapis yatar mıydınız?
Şeref kürsüsü
Derbi öncesinde "Biz zaten maçları kazanmak için kulüpten maaş alıyoruz. Galatasaray'ı yenmek için prime ihtiyacımız yok. Benim payımı kulüp çalışanlarına dağıtın. Yeni yıla aileleri ile birlikte mutlu girsinler" diyen Fenerbahçeli Edin Dzjeko'ya helal olsun.
Zap'tiye
Sattığı yara bantlarının hepsini yaralı sokak köpeğine yapıştıran çocuk sizin de yüreğinizi ısıtmadı mı? Keşke dünyayı çocuklar yönetse...
Ne demiş?
"Öğrendiğim tek şey, kötülerin ve güçlülerin her alanda hakim olduğu bir dünyada yaşıyor olduğumuz." (Şener Şen'in GQ dergisi ödül töreninde yaptığı konuşmadan)