Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullarda tıpkı psikolojik yardım sunan rehberlik öğretmenleri gibi çocukların dini açıdan doğru yetişmelerini sağlamaya yönelik din rehberi öğretmeni atama hazırlığını son derece yerinde ve faydalı bir icraat olarak görüyorum. Neden mi? Henüz ilkokula giden bir çocuğun velisi olarak bu konuda ciddi bir "ihtiyaç" hasıl olduğunu gözlemliyorum da ondan.
Bizimki bazen konusunu dinden alan öyle sorular soruyor ki, mevcut bilgimle cevap vermekte zorlanıyor, hemen kaynak aramaya çalışıyorum. Çünkü bu çağdaki çocuklar hayatı, Allah'ın varlığını, kendi kimliklerinin yaşam içindeki yerini öğrenmek için büyük bir heves ve merak içindeler. Annelerin, babaların, dedelerin, ninelerin, amcaların, halaların bilgisi olsa da bunu çocuğa doğru olarak aktarmakta kifayetsiz kalabiliyorlar.
Diyeceksiniz ki "Okullarda zaten din dersi var." Ama haftada bir saatte tüm çocukların sorularını lâyıkıyla cevaplayabilmek, her birinin kafasındaki ayrı düşünce yapıları ile din arasında doğru köprüler kurabilmek mümkün olmayabilir.
Prof. Nihat Hatipoğlu'nun Atv'deki programlarını izlerken de çocukların ve gençlerin ciddi bir danışmanlık ihtiyacı içinde olduğunu fark ediyorum. Hocamız, her biriyle tek tek ilgilenmeye, onları doğru şekilde yönlendirmeye gayret ediyor. Keşke her okulda bir Nihat Hoca olabilse...
Bu da bedavadan izdiham reklamı
Gün geçmiyor ki televizyonda, gazetelerde "İndirimli mağaza açılışında izdiham yaşandı" haberi yer almasın. Sorumsuz mağaza yöneticileri hiçbir önlem almadan mallarını bedavanın biraz üzerinde fiyatlarla satacaklarını açıklıyor. Millet geceden mağazanın önünde sabahlıyor. Kapılar açıldığında da birbirini eziyor. Gazeteciler için "hazır haber" önlerine düşerken, mağaza sahipleri de haber bültenlerine, gazete sayfalarına girmekten büyük memnuniyet duyuyor. Milyonlarca lira akıtsalar yapamayacakları reklamı "bedavadan" yapıveriyorlar.
Bu "ucuz reklam" şekli giderek yaygınlaşırken, ortaya insanı aşağılayan, hakir gören, Türkiye'nin gerçek imajına hiç de yakışmayan görüntüler ortaya çıkıyor. Olan bitenler, Türk insanını iki metrekare halıya muhtaç gösterirken, bizi aşağılamak için fırsat kollayanlara da malzeme veriyor. Tabii ki öncelikle bu görüntüyü temelden önleyecek olan, hayat pahalılığının ortadan kaldırılması olacaktır. O da gerçekleşecek inşallah. Ama o güne kadar bu durumun hem siyasi hem ekonomik açıdan istismar edilmesi daha büyük bir fukaralıktır.
Kupa finali gibi
TV 8'de yayınlanan Galatasaray - Hull City maçı sanki özel bir karşılaşma değil, bir kupa finali tadındaydı. Galatasaray her ne kadar as kadrosundan yoksun isimlerle sahada olsa da son şampiyon, lige iki ayrı takım sürebilecek bir kadro derinliğine sahip olduğunu kanıtladı. Galatasaray ilk yarım saatte 3-0 öne geçti. Ardından Hull City sahne aldı. Acun'un ikna kabiliyeti yüksektir. Eğer devre arasında Okan Buruk hocayı arayıp "Ayıp olmuyor mu hocam?" filan demediyse, İngiliz ekibinin gerçekleştirdiği büyük mucize sayılır. (Acun öyle bir bağlamacıdır ki, ünlüler bir anda kendilerini Türkiye'nin en zengin adamlarından Ali Koç'un başkanlık yaptığı Fenerbahçe'ye stüdyoda yardım toplarken bulurlar...)
Şaka bir yana, maçın en kötüsü rejiydi. tv8, teknik sorunların yanı sıra pozisyonları kaçırmamıza sebep olan ve maçın heyecanını örten gereksiz tekrarlarla izleyenlerin keyfini kaçırdı. Böylece hem takımın hem de kanalın sahibi olan Acun'u da mahçup etti.
Gaf kürsüsü
Bursa'da aracının içinde sızmış halde bulunan sürücü, bir de polislere posta koymaya kalkmasın mı? "1.5 litre votka içtim. Polis babamın hatırına size bir şey demiyorum."
Zap'tiye
Bayram boyunca 800 milyon kısa mesaj atmışız. GSM operatörleri için "kısa" günün kârı... Vallahi eş, dost, akrabadan ziyade şirket CEO'larını mutlu etmişiz.
Ne demiş?
"Tek rakibim imam..." (Sabah saat 06.00'da A Haber'de Sabah Ajansı programını sunan Erkan Tan'ın sözü)