Kim derdi ki Arzum Onan - Mehmet Aslantuğ ve Ceyda Düvenci - Bülent Şakrak çiftleri ayrılacaklar diye? Ama oldu işte. Geride bıraktığımız haftada şov dünyasının çok mutlu görünen, herkes tarafından örnek gösterilen iki çiftinden biri boşandı, diğeri de ayrılık kararı aldı. Evet, zaman büyük bir aşındırıcı... Heyecanlar aynı kalmıyor. Ama aşkları ebedi birlikteliklere dönüştürmek, uçucu heyecanları kalıcı sevgilere yükseltmek hem emek hem de fedakarlık gerektiriyor.
Konunun uzmanı değilim, öyle büyük laflar edip herkese tavsiyelerde bulunacak kadar da yetkin olduğumu düşünmüyorum. Ama tespit ettiğim bir gerçek var. İnsanlar sanki bir yerlere yetişecekmiş gibi büyük bir telaş içinde yaşıyorlar. Kimsenin kimseye "tahammülü" yok. Sabırsızca önümüzde, ardımızda kim varsa omuz atıp, ileriye gitmek istiyoruz. Oysa "menzil" belli, aceleye de hiç gerek yok... Hangi yoldan gitsek, sonunda aynı yerde buluşacağız... Bir de sosyal medyanın yapaylığına kimse aldanmasın. O mutlu yüzler, dört duvarın arasında ne yaşarlar, bir tek kendileri ve Allah biliyor.
İki kalbe ateş düştü
Başlığı özellikle bir önceki yorumla benzeştirdim. Geçen hafta canımı yakan, yüreğimi burkan iki röportaj izledim ekranlarda. Birincisi değerli dostum Sinan Özen'in tv8'deki 2. Sayfa programında anlattıklarıydı. İkizlerinden Neva 1 kilo 100 gram dünyaya gelmiş ve uzun süre kuvözde kalarak seri ameliyatlar geçirmişti. Özen, hasta evladı yedinci ameliyatına girmeden önce eşinden gizlice, çocuğu için mezar yeri ayarladığını anlattı. Allah hiçbir babayı bu kadar çaresiz ve umutsuz bırakmasın. Neyse ki evladı hayattaydı...
Hatay'daki deprem felaketinde 11 akrabasını yitiren Uğur Aslan'ın Youtube'da rastladığım sözleri de yürek yakacak cinstendi. Ağabeyinin cenazesini bir kamyonetin arkasında mezarlığa götürebildiğini, yeğenini gelinliğine sarılmış halde enkazdan çıkarttığını anlattı.
Şov dünyasının ünlülerine herkes özenir, yaşamlarını kıskanır. Ama onlar da etten kemiktendir. Kader eline kılıcını aldığında kimseye ünlü ya da ünsüz diye ayrıcalık göstermez. Tıpkı bir önceki yorumda olduğu gibi; o mutlu yüzler, dört duvarın arasında ne yaşarlar, bir tek kendileri ve Allah bilir...
Maviye Sürgün'de soru işaretleri
Sonunda dizilere de cemre düştü. Kanallar, "yazlık kıyafetlerini" giymeye başladılar. Ekrana düşen ilk yaz dizisi ise Show TV'deki Maviye Sürgün oldu.
Dizinin son derece ilginç bir özelliği var: Dijital platformlarda yayınlananlar dışında, gösterime girmeden önce tüm bölümleri çekilen ilk dizi oldu. Maviye Sürgün'de yetenekli ve tecrübeli oyuncular yer alıyor. Ama başrol, Muğla'nın dünya harikası beldelerinden Selimiye'nin. Oyuncular 7 ay boyunca burayı mesken tutup, diziyi bitirirken, içlerinde ömür boyu burada yaşamaya karar verenler bile oldu. Belli ki dizi yayınlandıktan sonra Selimiye de Ege'nin gizli saklı güzelliklerinden biri olma özelliğini kaybedecek.
Özgün bir senaryoya sahip Maviye Sürgün, bir dolandırıcı kadın, eşini kaybetmiş bir eski asker ve kendini dolandıran kadından parasını kurtarmaya çalışan kötü karakterli bir adam arasında geçen heyecanlı bir hikayeyi anlatıyor. Dizi ilk bölümüyle umut verdi. Eğer temposu düşmezse iyi bir pazartesi alternatifi olmaya aday.
Ancak dizide iki çapak gözüme battı. Birincisi, şişme lastik botta bulunan kadın, nasıl oldu da o kadar su yuttu? İkincisi, Ali'nin teknesinde telsiz varken (Bir karede görüntüye girdi) nasıl oldu da kimse ona ulaşamadı?
Gaf kürsüsü
"Ankara'da ne kadar yeni yol açarsanız trafik o kadar tıkanıyor. Yani yol açmanız trafik sorununa bir katkı sağlamıyor." (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın Habertürk'teki sözleri)
Zap'tiye
Her yaz olduğu gibi bu yıl da National Geographic'te köpekbalığı belgeselleri sıraya girdi. İzledikten sonra bırakın denizi, insan küvete bile girmeye korkuyor vallahi!..
Ne demiş?
"Her kaleyi korumak isteyen, hiçbir kaleyi koruyamaz." (Maviye Sürgün dizisinden)