Ünlü hikayeyi bilirsiniz: Adam, psikiyatra gelmiş. "Çok mutsuzum, gülemiyorum" der. Psikiyatr da "Kasabaya yeni bir sirk geldi. Oradaki palyaçoyu mutlaka izlemelisiniz. Neşeniz hemen yerine gelecektir" der. Danışan, gözyaşlarını silerek cevap verir: "O palyaço benim..."
Bunu niye mi anlattım? Atv ekranında herkesin derdine çare bulan, her mazlumun imdadına koşan, küsleri barıştıran, kayıpları bulan, hayır üstüne hayır yaparak gönül kazanan Müge Anlı'nın durumu ile benzeştirdiğim için...
Müge, geçen hafta herkesten gizlediği hastalığını canlı yayında anlatmak zorunda kaldı.
Programa "Okuma yazma bilmiyorum" diyerek gelenlere çok kızdığını belirten Müge adeta volkan gibi patladı:
"Bak, okuma yazma seferberliği sırasında ciğerimde leke oldu, leke! Söylemiyorum ama söyleyeyim. Gidip o halk eğitim merkezlerini dolaşırken ne hastalık kaptığımıza bir bak. Nefes alamıyorum. Sesimi normal duyanınız var mı kaç yıldır? Siz de biraz çaba harcayacaksınız. Hiç kolay olmuyor o işler. 'Okuma yazma seferberliği' yapalım dediğimde millet de seferber olmuyor. Kendimi paraladım. İnsanlar unutuyorlar. O SMA'lı çocuklara bedava aşı alabilmek için günlerce uyumadım ben. Sağlık Bakanlığı ile konuşa konuşa kendim de mahvoldum, onları da mahvettim. Tutundum mu da bir şeye tutunuyorum böyle. Ama iyi ki de yaptım ben. Kolay olmadı. Siz de biraz çabalayacaksınız. Kaç kişiyi gördünüz böyle. Üçüncü kutu antibiyotiğimi içiyorum."
Memleketin genç kızlarına sorsanız yüzde 90'ı "İleride Müge Anlı olmak istiyorum" der. Ama Müge'ye sorsanız "İçi beni, dışı seni yakar" diyecektir.
Her şeyin olduğu gibi Müge Anlı olmanın da bir bedeli var...
Çanakkale geçilmez!
Dikkat ettiniz mi? Batı dünyası, Türkiye'de yapılan hiçbir seçimle bu kadar yakından ilgilenmemişti. ABD'den, İngiltere'ye, Almanya'dan Fransa'ya ve Yunanistan'a kadar dünyanın önde gelen tüm batılı ülkeleri pür dikkat 14 Mayıs'ı bekliyorlar. Sadece beklemekle de kalmıyor, dilekleri gerçek olsun diye kendi putlarına çaput bağlıyorlar. Bu arada "beklentilerini" dışa vurmakta da bir sakınca görmüyorlar. Hatta ünlü The Guardian gazetesinin dış politika şefi, "Erdoğan kaybederse Washington'dan Berlin'e kadar başkentlerde şampanya ile kutlayacağız" diyecek kadar "fanatik" bir taraf olduğunu dile getirmekten kaçınmadı. Sadece bu bile bunun bir siyasi seçim olmayı aşıp, memleketimiz için beka sorunu haline geldiğini gösterir.
Dünyada savaşlar artık böyle yapılıyor. Bir asır önce de hepsi donanma toplayıp, Çanakkale'ye saldırmışlardı. Sonuç?..
Boğa Boğa ve Kıvanç
Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu küçümseyip, "Hep aynı tür karakterleri canlandırıyor" diyenlere Netflix'te geçen hafta vizyona giren Boğa Boğa filmini izlemelerini tavsiye ediyorum.
Sivri uçları olan, köşeli karakterleri oynamak nispeten kolaydır. Zor olan ise sıradan, silik, gri hatta flu tipleri canlandırmaktır. Boğa Boğa filminde Kıvanç'ın işini zorlaştıran da buydu ama altından yine alnının akıyla çıktı.
Onur Saylak'ın yönetmenliği, oyunculuğunu geçeli çok oluyor. Bu sefer de rejisi kalbur üstüydü. Ancak filmdeki senaryo hataları, insanın öykünün içine iyice girmesini engelleyecek düzeydeydi. Yine de sürpriz final, her şeyin üstünü örttü.
Şeref kürsüsü
Oyunculuğu bırakıp servetini ve hayatını dünyada yoksulluğu ve yoksunluğu yok etmeye adayan ve Afrika'da açtırdığı her su kuyusuna şehitlerimizden birinin adını veren Gamze Özçelik'e gönlünüzden bir alkış kopmaz mı?
Zap'tiye
RTÜK yasak getirdi, İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kendi halinde sıradan bir dizi olan Kızılcık Şerbeti ancak bu kadar parlatılabilirdi!
Ne demiş?
Estetik bağımlısı Gülşah Saraçoğlu doğal olan yerlerini saydı: "Parmak izim, kan grubum ve saçım..."