Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Empati yapmaya çok ihtiyacımız var

Instagram hesabıma mesajla ulaşan her_telden_sadecelif mahreçli okurumun yaptığı empati beni çok duygulandırdı.
"6 Şubat'tan bu yana evimde sürekli televizyon açık, haberleri izliyorum. Kanal değiştirmek istediğimde kendimi kötü hissediyorum. Sanki vicdansızlık yapıyormuşum gibi geliyor. 1980 doğumluyum. Ben de 18 yıl boyunca Çocuk Esirgeme Kurumu'nda büyüdüm. Ailemi enkaz altında kaybetmedim, hepten yoktular. Bu nedenle depremde annesiz babasız kalan çocuklarda yüreğim var. Onların acılarını çok iyi anlayabiliyorum. Ama Allah'tan tek tesellim, yuvaya gideceklerin 80'li yıllardaki yönetimde değil; şu andaki güçlü devletimin himayesinde olmaları, çok şükür... Geçen gece üstüm açık kalmış, titreyerek uyandım. Enkaz altında kalanlar o soğukta günlerce nasıl yaşadılar diye düşündüm. Bir daha uyuyamadım..."

Aferin bekleyenlere...
Sevgili okurum Ali Uygur bu değerlendirmeyi deprem öncesinde yapmıştı. O günlerde 6'lı masanın üyelerinden Ali Babacan, "Avrupa bize aferin diyecek" şeklinde bir açıklamada bulunmuş, bu sözler siyasi platformlarda büyük bir tartışmaya sebep olmuştu. Ali Uygur'un o günlerde yaptığı değerlendirmeyi kendi satırlarından paylaşıyorum:
"Yüksel Bey'cigim siyasi konularda yazmayı pek sevmediğinizi biliyorum. Ama bu son 6+1 masasının ufak bileşenlerinden Ali Babacan'ın söylediği 'Avrupa bize aferin diyecek' lafı bizleri derinden üzmüş ve yaralamıştır. Bilindiği üzere 'Aferin' sözü, özünde bir takdir etme anlayışı barındırır. Yalnız şu farkla ki, burada ast-üst ilişkisi vardır. Ödevini yapan öğrenciye öğretmen tarafından, işini yapan işçiye patron tarafından, görevini yapan askere komutanı tarafından, uslu duran çocuğa ebeveyni tarafından 'Aferin' denir, takdir edilir. Ast hiçbir zaman üste 'Aferin' demez, bunun yerine 'Helal olsun', 'Maşallah', ya da 'Adamlar yaptı' gibi nitelendirmeler söylenir. En güzeli ise 'Bunu yaptığın için teşekkürler'dir. Bilmem anlatabildim mi? Saygılarımla..."

Bu nasıl habercilik?
Değerli okurumuz Ahmet Balcı, verdiği bir örnek ile "haber takibinin" ne denli önemli olduğunu vurguluyor:
"Merhaba Yüksel bey, galiba Türkiye'de habercilik öldü, Allah rahmet eylesin. Hıncal Uluç çok yazdı, olmadı. Sabah haberlerini dinliyorum, diyorlar ki, İstanbul'da üretilen betonların yüzde 40'ı standart dışı imiş. Ekranda vah, tüh diyorlar. Başka bir şey yok. Yahu habercisin. Git bir beton firmasına, beton nasıl yapılıyor, nasıl örnek alınıyor, örneği kim kontrol ediyor, standartlara uygun değilse kime haber veriliyor, haber verilen ne gibi işlem yapılıyor, cezası nedir, belediyeye bildiriliyor mu, bu aşamada belediye yapı denetimi konusunda ne gibi önlem alıyor, beton kalitesi düşük gelen binayı bir yerlere bildiriyor mu, bu konuda ceza yasaları ne diyor, bir sor. Aslında soru çok. Bizde yanlışları konuşma var ama ceza yok, takip yok, korku yok. Yaptığın yanına kâr kaldıkça bu işlerin düzelmesine imkan da yok galiba... Saygılar."

Bas kartı rahatla!
Herkesin derdi başka. Kimi iş derdinde, kimi çiş... Değerli okurum ve dostum Muharrem Akduman bu haftayı da boş geçmeyip, konuyu irdelemiş:
"Yüksel'ciğim günaydın, millet nelerle uğraşıyormuş meğer!.. Karadeniz şiveli bir emekli vardı Soyak - Ümraniye mavi minibüsünde yanımda, 'Minibüslerde bizim kart geçmiyor ama neyse ki tuvaletlerde geçiyor' dedi. 'Ne tuvaleti?' dedim, anlattı: 'Bildiğin tuvalet da... Turnikeye bas 65 yaş kartını geç git... Belediyeler 2 TL ama özeller 10-15 TL.. Ben yaşlıyım, günde 6-7 kez çıkıyorum tuvalete. Maaşımızı tuvaletlere mi vereceğiz da?..' İhtiyacı olana haber vereyim istedim..."

Gaf kürsüsü
Aile dizisinde Aslan, ilaç içerek intihara teşebbüs eden Yağmur'u hastanenin aciline getiriyor. Doktorlar "Şuraya yatırın, siz çıkabilirsiniz" diyorlar. "Ne oldu, nesi var?" diye sormadan hemen damar yolu açıyorlar.

Zap'tiye
Değerli okurum Ali Şahin'den anlamlı bir mesaj geldi. Diyor ki: "Altılı masanın ayakları devrilmeden mütevellit fena halde laçka oldu. Bundan sonraki toplantılarını yer sofrasında yaparlarsa devrilme ihtimali çok düşer."

Ne demiş?
"
Aşkın ne olduğunu söyleyeyim mi? Libidonun yükselmesi..." (Neler Oluyor Hayatta'nın sokak röportajında yaşlı bir vatandaşın yorumu)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA