Eğer 80'lerde biri çıkıp da bana "Biliyor musun, 40 yıl sonra bu ülkede sağcılar Rusya'nın, solcular ABD'nin yanında saf tutacak... CHP, ülkenin en muhafazakar partisinin binası önünde cumhurbaşkanı adayını açıklayacak... CHP'nin genel başkanı "Bismillah, yola çıkıyoruz" diyecek... Bir mevlit akşamı Saadet Partisi (O günkü Milli Selamet Partisi) genel merkez binasına dev Atatürk posteri asacak... CHP Genel Başkanı "En büyük ülkücü benim" diyecek...
Aynı CHP, darağacına gönderdiği Adnan Menderes'in "Yeter, söz milletindir" sloganını şiar edinip, genel merkez binasına asacak... Saadet Partisi'nin genel başkan yardımcısı (Ümit Çebi), bir dönem Necmettin Erbakan'ın ev hapsine karşı çıkan ve onun hapse atılmasını isteyen CHP liderini "Mücahit" ilan edecek... MHP'den ayrılan ve ülkücü olduğunu iddia eden bir grubun kurduğu İYİ Parti, memleketi bölmek için çırpınan bir terör örgütünün siyasi koluyla aynı masaya oturacak... Atatürk'ün partisi CHP de bölücülerle iş tutacak" dese, hemen polisi arayıp o kişinin akıl hastanesine kapatılması için ihbarda bulunurdum.
Hilalin zıt uçları birbirine hiç bu kadar yaklaşmamıştı...
Ovalar tarıma ayrılsın
Son deprem felaketinin bize verdiği en büyük derslerden biri de ovalarda tarım yapıp, tepelere yerleşmemiz gerektiğiydi. Aslında atalarımız bu gerçeği çok iyi biliyor ve uyguluyorlardı. Anadolu'nun bereketli ovalarını tarım ve hayvancılığa ayırırken, kendileri zemini çok daha iyi olan tepe ve yamaçlara yerleşiyorlardı. Kahramanmaraş ve Hatay'daki depremlerin büyük yıkım yaratmasının en büyük nedenlerinden biri de zemini gevşek olan sulak alanlara yüksek binalar dikme hırsımızdı. Depremlerde sıvılaşan bu zeminler pek çok binayı adeta yuttu.
Şehirlerimiz yeniden yapılandırılırken bu gerçeği asla ve asla aklımızdan çıkarmamamız lazım. Tepelere yerleşip, ovalarda tarım ve hayvancılığı teşvik etmeliyiz. Böylelikle hem yerleşim daha sağlam zeminlere kayar, hem yeni istihdam olanaklarıyla Hatay başta olmak üzere bölgenin demografik yapısı korunur, hem üretim artışıyla çarşı pazardaki gıda enflasyonu düşer, hem de dünyanın geleceğini tehdit eden kıtlığa karşı önlem alınmış olur.
Unutmamalıyız ki; depremden etkilenen 11 il, tarımsal üretimimizin yüzde 14'ünü sağlıyor. Bu oranı yüzde 20'lere, 25'lere yükseltmek bizim elimizde.
Allah bize "kendi kendine yeten ülke olma fırsatını" yeniden vermiş olabilir mi acaba?
Depremin belleği
Geçenlerde deprem bölgesindeki enkaz kaldırma ekiplerine çağrıda bulunmuştum, "Enkazda bulunan cep telefonu ve bilgisayarlara özen gösterin. Koca depremin en etkileyici, en ibret verici hikayeleri o cihazların belleğindeki görüntülerde yatıyor" diye...
Enkaz altında 8 saat kaldıktan sonra çıkarılan ancak hayata tutunamayan 17 yaşındaki Abdülsamet Gülsoy'un videosu düştü önceki gün haber bültenlerine... Sırtında kocaman bir duvar, zorlukla nefes alırken sevdiği kız için bir veda videosu çekmişti. Diyordu ki, "Enkaz altındayım. Seni çok seviyorum, beni unutma..."
Kim bilir dizi repliklerine taş çıkartacak daha ne görüntüler çıkacak o enkazların altından...
Gaf kürsüsü
Show TV'deki Tarkan Gümüş Eyer filminde Altar'ın oğlu Tan'ın omuzundaki çiçek aşısı izini görmeseydik iyiydi.
Zap'tiye
Deprem bilincinin gelişmesi için işe "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar" türküsünü yasaklamakla başlayabiliriz.
Ne demiş?
"Canımı sıkma benim, kötü söyletme. Gel diyorsam gel, git diyorsam gitme." (Atv'nin dizisi Ben Bu Cihana Sığmazam'dan bir Ümit Yaşar Oğuzcan dizesi)