Deprem konusunda kafamız çok karıştı. Jeoloji profesörleri ve deprem bilimciler her gün farklı görüşler ortaya koyuyorlar. Kimine göre olası İstanbul depreminin eli kulağında. Beklenen büyüklüğü ise 7.5 olarak öngörüyorlar. Bazıları ise bu görüşün tamamen dışında tahminler yapıyor. Diyorlar ki, "Marmara Bölgesi'nin fay haritası yenilendi. Artık eskisi kadar büyük bir deprem beklenmiyor. Olası İstanbul depreminin büyüklüğü 6 buçuğu geçmez." Bazılarına göre İstanbul'dan önce İzmir'de deprem beklemeliyiz. Kimi Adana'yı, kimi ise Kıbrıs'ı işaret ediyor. Aralarında rekabetin ötesinde bir karalama ya da aşağılama sürecinin başladığına da üzüntüyle şahit olmaya başladım. Birbirlerinin görüşlerini bilimsel kanıtlarla çürütmek yerine, "Onu ciddiye almayın" deyip, meslektaşına "deli muamelesi" yapanlar bile oldu. Özetle, kime inanacağımızı şaşırdık.
Bilime saygım sonsuz ama her deprem felaketinde ağzının içine baktığımız deprem bilimci hocaları acaba fazla mı havaya soktuk, olması gerekenden fazla mı değer atfettik diye de düşünmeden edemiyorum. Örneğin, geçen hafta sitemizde yaptığımız deprem önlemleri konulu toplantıya katılan komşularımızdan Okan Tüysüz hocaya "Acaba bina testlerimizi hep birlikte bir firmaya ihale etsek, maliyeti aşağıya çekebilir miyiz? Bu ayrıca daha büyük bir katılım sağlamaz mı?" diye soracak oldum, bana "Daha önce aklın neredeydi?" türünden bilimsel (!) bir cevap verdi: "Binanızın durumu 5 Şubat'ta nasılsa, şimdi de o durumda. Belediyeye kişisel olarak başvurup hızlı test yaptırabilirsiniz. Ama talep çok yoğun, sıra geleceğini hiç sanmıyorum..." Haydi buyrun, buradan yakın...
Önerim şu: Karşıt görüşteki tüm akademisyenler, bilim adamları canlı yayında bir masanın etrafında toplansın ve eteklerindeki bütün taşları döksünler. Ellerindeki tüm bilimsel bilgi ve belgeleri sunsunlar. Kime inanıp kime inanmayacağımıza ondan sonra biz karar verelim.
Ben sustum, fotoğraflar konuşsun
Sevgili okurlar, üç haftadır depremden başka bir şey yazmadım, söylemedim. Ama artık sözün bittiği, kelimelerin tükendiği yerde olduğumu hissediyorum. Bugün izlenimler, uzun analitik yorumlar ve değerlendirmeler yerine sizlere ülkemin çarpıcı gerçeklerini anlatan fotoğraflar sunmayı tercih ettim. Bugün ben susuyorum, fotoğraflar konuşuyor...
Gaf kürsüsü
Dikkatli okurumuz Murat Aydın'ın tespiti: Ömer dizisinde arka koltukta sızan Gamze'nin telefonunu taksici, onun yüzüne tutarak telefon kilidini açıyor. Oysa ki gözler kapalıyken yüz tanıma işlemi gerçekleşmez ve telefon açılmaz.
Zap'tiye
Yaşadığımız son depremler, siyasete ne öğretti? Zemini "gevşek" masaların üzerine iktidar inşa edilmez!
Ne demiş?
"Artçı sarsıntılar olduğunda millet artık evinden dışarı çıkmıyor. Çünkü dışarıda yaşanacak bir hayat kalmadı ki..." (Hatay Altınözü'nde bir çiftçinin yürek burkan sözleri)