Atv'nin dizi okyanuslarındaki amiral gemisi Kuruluş Osman yayına girdiği ilk günden itibaren çarşamba gecelerine ipotek koydu. Diziyi henüz reyting listelerindeki tahtından indiren bir yapım olmadı.
Peki bu tiryakiliğin sebebi ne? İşte ömrünü ekran başında geçiren, 42 yıllık meslek yaşamını dizilere heba eden naçiz yazarınızın saptadıkları:
PRODÜKSİYON: Bugüne kadar sadece Hollywood yapımlarında ya da BBC'nin klasiklerinde rastlayabileceğimiz müthiş prodüksiyon, 2 bin 500 kişilik ekibe ev sahipliği yapan plato, eşsiz kostüm ve aksesuarlar tüm görkemiyle dizinin kalitesine yansıyor. (Bozdağ Film Yapım bu cesur yatırımıyla Türk dizi tarihine adeta yeni bir kilometre taşı dikti)
SENARYO: Sürekli tarih profesörlerinin eleğinden geçen, dönemin gerçeklerinden sapmadan, kurgunun tarihi zedelemesine izin vermeden özenle yazılan, aksiyonun ve sürprizlerin arkasının gelmediği, temposu bir dakika bile düşmeyen, her bir diyaloğu bir tarihi yazıt niteliğinde mesaj veren senaryonun ayakları her zaman yere basıyor. Buna neredeyse kusursuz reji ve özenli montaj da eklenince ortaya bir seyir ziyafeti çıkıyor.
OYUNCU KADROSU: Başroldeki Burak Özçivit'ten, obanın kapısında nöbet tutup, gelenleri selamlayan figüran Alp'e kadar her bir oyuncu hikayeye yüreğini vermiş görünüyor. Senaryoya eklenen her yeni karakteri canlandıracak oyuncular ise yüzde yüz isabetle seçiliyor.
BİRLİK MESAJI: Kuruluş Osman, bir milletin bekası için en önemli erdemin 'birlik olmak' olduğunu neredeyse her sahnesinde usul usul anlatıyor. İçteki ve dıştaki düşmanları etkisiz hale getirmenin en etkin yolunun vatan sevgisinden, cesaretten ve kararlılıktan geçtiğini zihinlere kazıyor. İzleyenler de dizinin günümüze izdüşümünü takip edip, gerekli dersleri çıkarıyor.
AKSİYON SAHNELERİ: At binme, ok atma, kılıç ve yakın dövüş sahneleri uzman bir ekibin günler süren koreografi çalışmalarının ürünü olduğu için izleyenlerde müthiş bir 'gerçeklik' hissi yaratıyor.
KADININ GÜCÜ: Dönem dizileri genellikle erkek izleyiciye pazarlanır. Kuruluş Osman'ın benzerlerinden farkı ise devletimizin kuruluşunda kadının rolünün altının özenle çizilmesi. Bu dizide kadınlar kenar süsü olarak değil, hikayenin omurgası olarak resmediliyor. Bu da ekran karşısında kadın izleyicilerin sayısını artırıyor.
Sadakatsiz'liğin bu kadarı...
Kanal D'nin Sadakatsiz dizisi, adını 'fazlasıyla' hak ediyor. İşte son bölümden bazı diyaloglar:
Volkan; bir anda terk edip, başka bir aşka yelken açtığı karısına diyor ki: "Ben hiç kimseyi seni sevdiğim kadar sevmedim." Eski kocasından intikam almak için türlü planlar yapan Asya karşılık veriyor: "Kanıtla o zaman. Ben bu saatten sonra eski kocamın yeni metresi olmak istemiyorum."
Bir başka sahnede ise çiftin çocukları Ali, annesi Asya'ya isyan ediyor: "Ne yapıyorsunuz siz ya? Sen babamı kandırıyorsun, babam Derin'i, hatta belki seni de kandırıyordur. Siz ne yaşıyorsunuz ya? Hepiniz yalancısınız. Babamla öpüştüğünüzü gördüm anne..." Bu konuşmayı da kapı aralığından yeni eş Derin duyuyor...
Aman ki ne aman... Bir ilişkiler yumağı, bir aldatmalar sarmalı ki çık işin içinden çıkabilirsen... Millet zaten aldatmalı, entrikalı diziler yüzünden iyice paranoyak oldu. Aile mahkemeleri boşanma davaları ile doldu taştı. Hele arada kalan çocuklar? Onlar zaten tümden depresyonda.
Topluma bu kadar sadakatsizlik pompalanması doğru mu acaba?
Gaf kürsüsü
Fatih Çıtlak hocamız Kanal D'nin sahur programında büyük çam devirdi: "Bir yerde ağzından bir söz kaçıyor, hayatın değişebiliyor. Evlenirken 'Evet' diyorsun, hayatın kararıy... Yani hayatın değişiyor." (Hocamızın eve gittikten sonraki akıbeti bilinmiyor)
Zap'tiye
Nasıl 'kar tatili' varsa 'güzel hava tatili' de olsun. Bu havalarda kim işe, okula gitmek ister ki?
Ne demiş?
"Her lafın doğru olacak ama her lafını her yerde söylemeyeceksin." (Atv'nin dizisi Yalnız Kurt'ta Altay Kurtoğlu'nun sözü)