Birkaçı dışında Tarkan şarkılarından pek keyif almam. Ama bu tercihim, onun sesine ve müzisyen kişiliğine saygı duymadığım anlamına gelmez tabii ki. Sadece müzikal tarzı, benim kulağıma göre değil, hepsi o...
Ama son şarkısı Geççek'e bir kezden fazla tahammül edemedim. "Acaba kendi kendine beklentiyi yükselttiği için mi?" diye sordum içten içe... I-ıh, değildi. Sözleri de müziği de pek şişirme duran şarkıyı içim bir türlü almadı. Şarkının sözlerinin barındırdığı politik kinayeler değildi beni iten. Protest şarkı yapmak elbette herkesin hakkı. Dileyen reklam şarkısı yapar, isteyen seçim şarkısı... Herkesin kendi bileceği iş. Beni asıl şaşırtan, Tarkan'ın siyasetten medet umacak kadar yaratıcılığını yitirmiş olması. Keşke bu şarkı yerine Sezen'den ya da Yıldız'dan bir şarkı isteyip, onu okusaydı...
Demek ki neymiş? Tarkan'ın da gelip "geççeği" bir tarih varmış.
Alacakaranlık Kuşağı
Yukarıdaki başlık bir zamanlar çok izlenen bir korku/ gerilim dizisinin ismiydi. Aynı korku ve gerilimi şimdilerde okul çocukları yaşıyor. Son iki yıldır saat uygulaması sabit tutulduğu için çocuklarımız okula gecenin karanlığında gidiyor. Düşünün, ortalığın sapık kaynadığı bir dönemde ilkokula giden bir çocuk, babasının servise para verecek imkanı olmadığı ve ailesinin diğer bireyleri de o saatte işe gitmek zorunda oldukları için yalnız başına okula giderken Alacakaranlık Kuşağı kâbusunu yaşıyor.
Bu, işin sadece güvenlikle ilgili bölümü. Bir de psikolojik tarafı var ki, o daha da beter. Çocuklar her sabah karanlık bir güne uyanmanın travmasını yaşıyor. O berbat psikoloji bütün bir güne yayılıyor. Bizimki gibi pek çok çocuğun aklına okul deyince sadece alacakaranlık geliyor.
Kışların ve karanlığın 6 ay sürdüğü Kuzey ülkelerinde refah düzeyi o kadar yüksek olmasına rağmen bir türlü intiharların önüne geçilememesinin sebebi de işte o alacakaranlık psikolojisi. Madenciliğin dünyanın en zorlu mesleği olmasının nedeni de sürekli bilinmez bir karanlıkta çalışmaya mecbur tutulmak değil mi?
Farkında mıyız bilmem ama bir Alacakaranlık Kuşağı yetiştiriyoruz. Bu travmanın sonuçlarının şimdi değil, şöyle bir 10 yıl sonra bütün korkunçluğuyla karşımıza çıkacağından kaygılıyım.
Ali Koç'a üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi
Öyle ya, adam Türkiye'nin en zengin, en ünlü ve de en havalılarından biri. Bir eli yağda, bir eli balda. Kızın okuluna yüzde 50 zam gelmiş. Ali Koç'a üzüleceğine kendi derdine yan, değil mi?
Ama kazın ayağı öyle değil. Adamcağız Fenerbahçe'ye başkan oldu, dert sahibi oldu. Üç yıl önceki fotoğraflarına bakın, bir de şimdikilere... Üç yılda 10 yaş ihtiyarladı. Fenerbahçe'nin sıfır çektiği her maç, canlı bir skorboard gibi gelip göz kenarlarına halka olarak oturdu.
Sen 60 küsür transfer yap, beş teknik direktör değiştir, bırak Avrupa'da ses getiren takım olmayı, anneannemizin liginde bile ne şampiyonluk, ne kupa... Îstatistikleri bir tarafa koydum, Fenerbahçe'nin galip gelse bile tribündeki seyirciyi mutlu eden tek maçı yok...
Ali Koç, Fenerbahçe'ye pek çok şirketinden daha fazla para, emek ve zaman harcadı. Sonuç? Tribünleri inleten koro halinde "Ali Koç istifa" sesleri...
Paranla nasıl rezil olursun? İşte böyle...
Ailenin merhum büyükleri ondaki başkanlık arzusunu fark ettikleri günden beri "Aman yapma, paranla ailemize küfrettirme" diye boşuna bu hevesine karşı çıkmamışlar. Meğer varmış bir bildikleri...
Gaf kürsüsü
Tansu Sarı kardeşimden yine kaçmamış: Kanal D'deki Arka Sokaklar dizisinde Noyan (Anıl Yıldız) tarafından öldürülen işadamı Cezmi rolünü canlandıran Çetin Özkan; çok kısa bir süre önce aynı dizinin birçok bölümünde savcı rolüyle ekrana geldi. Aynı Çetin Özkan dizinin ilk bölümlerinde de kanun kaçağını canlandırmıştı.
Zap'tiye
Sabahın zifiri karanlığında evden çıkıp, akşamın kör karanlığında dönebilen çocuklar için okullarda çantaya yapıştırılan reflektör (Işık yansıtıcısı) dağıtılmaya başlanmış. Bence fenerli madenci bareti daha çok yakışırdı.
Ne demiş?
"Pedro vurdu; direğin iç yanağına çarpıyor ve skor 1-1 oluyor..." (TRT Spor'da Samsunspor-Bursaspor maçını anlatan spiker Levent Özçelik'in, Bursaspor'un beraberlik golünü anlatışı)