Mesleğim gereği her gün neredeyse televizyondaki tüm haber bültenlerini (kimini canlı, kimini kayıttan) izliyorum, Artık bu görevin hayatımı kısalttığına ve psikolojik dengemi bozduğuna kanaat getirdim. Çünkü haber bültenlerinde önüme serilen delilikler benim de ruh sağlığımı tehdit ediyor. Bunları gördükçe o insanları değil, kendimi anormal hissediyorum. Sanırım sırf bu nedenle psikolojik destek almaya başlayacağım. İşte geçen haftadan bir kaç örnek:
Adam yolların kenarına konulan polis arabası ve trafik polisi maketinin karşısına geçmiş, dakikalarca bağırıp çağırıyor. Hemen derdest edilip müşahede altına alınması gerekir ama aramızda dolaşıyor. İstanbul'da bir sürücü kocaman cipini sürerken yolun kenarında birbirleriyle oynayan sokak köpeklerini fark ederek aracını üzerlerine sürüyor. Köpeklerden birini ezip, arkasına bile bakmadan gidiyor. Gidiş o gidiş... Hastanede tekniker olarak çalışan adam, bir tükenmez kalem yüzünden hemşireyle tartışıyor. Sonra sinirlenip sırf gıcıklık olsun diye yoğun bakıma oksijen sağlayan sistemin vanasını kapatıyor. 56 yaşında bir hasta hayatını kaybediyor...
Eminim siz bu listeyi uzattıkça uzatabilirsiniz. Benim yerim bu kadarına izin veriyor. Şimdi soruyorum: Uzman psikolog ve sosyologları bir araya toplayıp, acil bir Toplumsal Delilikten Kurtulma Çalıştayı düzenlemek için daha ne bekliyoruz? Onlar tespitlerini ve çözüm önerilerini bir rapor haline getirip, ilgili bakanlıklara sunar. Oluşturulacak Meclis Komisyonu konuyu TBMM gündemine taşır. Sonra da Kovid'den daha büyük bir tehdit haline gelen bu delilik virüsünün önlenmesi için ne yapılacaksa yapılır. Aksi halde, hepimiz bu 85 milyonluk tımarhanenin tedaviye muhtaç sakinleri olarak kafamızı bir duvardan diğerine vurmaya devam edeceğiz...
Bir doğru bir yanlış
Turkcell'in kampanyaları bu köşeden en çok övgü alan televizyon reklamlarıdır. Özel günler için hazırladıkları reklamlar insanımızın yüreğine dokunur, sosyal sorumluluk bilincini artırır.
Turkcell son kampanyasında ise teknolojik atıkların yeniden değerlendirilmesi ile ilgili son derece yararlı bir organizasyona ön ayak oluyor. Reklamdaki aile; evde kullanılmayan, modası geçmiş elektronik aygıtları toplayıp, Turkcell'e götürüyor ve bu yolla çocukların eğitimine katkıda bulunuyor. Buraya kadar her şey çok güzel ama keşke şu reklamın sonunda gözüme diken gibi batan o diyalog olmasaydı. Baba, "Okey misiniz? Ben okeyim" diyor. Çocuk "Ben de okeyim" diye karşılık veriyor. Eğitime katkı sağlamak adına düzenlenen bir kampanyada Türkçemizin bu denli eğilip bükülmesine benim pek gönlüm razı olmadı doğrusu.
Plakalarda 'Mutluyuz' ama...
Olay, geçen hafta haber bültenlerine taşındı. Esenler'de plakaları 'Mutluyuz' yazıları ile kapatılıp, gelin arabası süsü verilmiş bir aracın içindekiler, sokakta yürüyen hasımlarına ateş ederek onu bacağından yaraladılar. Daha sonra bir tur atıp yeniden gelerek bu kez öldürmek kastıyla ateş etmeye çalıştılar ama neyse ki silahları tutukluk yaptığı için amaçlarına ulaşamadılar. Sonra da geldikleri gibi sakince uzaklaştılar.
Bu kim bilir kaçıncı benzer vaka... Aynı yöntemle daha önce de çeşitli gasp ve soygun olayları gerçekleşmişti. Evet, gelin arabası süslemek vazgeçilmez adetlerimizden biri. Ama plakaların üzerini çeşitli yazılarla kapatmak bir trafik suçu. Her nedense trafikte bu araçların bugüne kadar durdurulup ceza yazıldığına hiç rastlamadım. Oysa masum gibi görünen bu detay, giderek daha büyük bir güvenlik sorunu haline geliyor. Aman diyeyim!
Gaf kürsüsü
Üniversite mezunu Kardelen, Atv'nin Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında "1871'de kurulan Alman İmparatorluğu'nun ilk şansölyesi kimdir?" sorusuna "Hitler" diyerek elendi. (Doğru yanıt Bismarck olacaktı)
Zap'tiye
Memlekette her şeyi bölüp, ayrıştırdık da şu de'ler ile da'ları ne zaman ayıracağımızı bir türlü öğrenemedik.
Ne demiş?
Japon aşçı İmata, Atv Ana Haber'de suşi tarifi veriyordu: "Saşimi tarzı hazırladığımız bu ürünün üzerine ekmek kuruntusu da koyuyoruz..."