4 yıldır en çok görmek istediğim filmi TRT 2'de tesadüfen yakaladım. Vincent Van Gogh hayranı olarak 2017 yapımı Vincent'tan Sevgilerle (Loving Vincent) filmini defalarca izlemek üzere kaydettim. İzlerken yaşadığım keyif ve heyecanı da sizlerle paylaşmak istedim.
Eşsiz tabloları kadar, deha ile delilik arasında gidip gelen gizemli yaşamıyla da sanat tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan Hollandalı ressam, bir tarlada kendini karnından vurarak yaşama veda etmişti. Film, Van Gogh'un ölümünün ardından bu esrarı kaldırmak için uğraşan bir gencin ekseninde gelişen olayları anlatıyor. Babası postacı olan genç, Van Gogh'un ölmeden önce kardeşi Theo'ya yazdığı mektubu aileye ulaştırma çabasını biyografi-polisiye-belgesel üçgeni içinde naklediyor.
Filmin en önemli özelliği ise 250 usta ressamın tam 65 bin film karesini, Van Gogh'un tarzı ve renkleriyle tek tek elle boyamasından oluşan eşsiz bir animasyon olması. Filmi izlerken kendinizi bir Van Gogh sergisinde hissedip, hikayeyi adeta onun gözüyle izliyorsunuz. Yıldızlı Gece'den Sarı Ev'e, Kafe Terasta Gece'den Piyano Başında Marguerit Gachet'ye kadar ressamın en ünlü tabloları, hikayeye mekan oluşturuyor.
Gözünüz TRT 2'nin internet sayfasında olsun. Bakarsınız bir sürpriz yapıp bu başyapıtı tekrar yayınlarlar...
Verin şu takımı Yılmaz hocama...
Fenerbahçe, yardımcı teknik direktörlerle, alt yapı çalıştırıcılarıyla sezonu devam ettiriyor. Takımın ligde herhangi bir iddiası kalmamış. Kupada ise Afyonspor karşısında ortaya koyduğu ruhsuz futbol, taraftarı bu kulvarda da umutsuzluğa sürüklüyor.
Madem bundan kötüsü olmaz, şu takımı niye yıllardır Fenerbahçe'yi çalıştırmak hasretiyle yanıp tutuşan Yılmaz Vural hocama emanet etmiyorsunuz? Hiç olmazsa sezon sonuna kadar göreve getirin. Emin olun, Avrupa'nın kaldırımlarından süpürüp getireceğiniz herhangi bir sıradan yabancı hocadan çok daha fazla renk ve dinamizm katacaktır takıma. Herkesin büyük sempati duyduğu, Türk futbolunun gülen yüzü Yılmaz Vural bu takımı şimdi çalıştırmayacak da ne zaman çalıştıracak, söyler misiniz?
Zaman Gezgini'nin altından Börü çıkmasın?
İnternette bir süredir tuhaf görüntüler dolaşıyor. Zaman Gezgini olduğunu söyleyen bir kullanıcı, kendini bir anda 2030 yılında bulduğunu, İstanbul'da dolaştığını ama hiçbir insana rastlamadığını filan söyleyip, dehşet hissi uyandıran görüntüler paylaşıyor.
Aynı günlerde bilim/ kurgu dizisi Börü 2039'un Blue TV'de yayınlanmaya başlaması ise bana tesadüfün ötesinde bir çakışma gibi geldi. Geleceğin İstanbul'unun semalarında helikopterlerin çatıştığı, boğaz köprülerinin yıkıldığı sahneleriyle dikkat çeken Börü 2039'u tanıtmak için başlatılan viral bir kampanya olmasın sakın bu Zaman Gezginleri'nin icraatları?
Sanal ile banal arasında sıkışan insanlar olarak artık neye inanacağımızı şaşırdık vallahi...
Fazla kanatlanmayın!
Redbull reklamları pek eğlenceli. Yıllardır animasyon tarzında düzenlenen televizyon reklamları hem akıllarda kalıyor hem de ürünü öne çıkarıyor. Ancak son iki reklam beni uzun uzun düşündürdü. Bir öncekinde aslan saldırısıyla karşılaşan iki geyikten biri "Aslandan daha hızlı koşamazsın ki" diyor. Diğeri dert etmiyor: "Senden hızlı koşsam yeter..." Son reklamda ise Noel Baba, Redbull içtikten sonra yoldaşı geyik Rudolph'u ve arkadaşlarını arkasında bırakıp, tek başına uçarak seyahate çıkarken "Siz de geyik muhabbeti yaparsınız artık" diyor. Yani?.. Ortaya acayip bir mesaj çıkıyor. Sanırsınız bu içeceği tüketen herkesin ilk yaptığı iş, vefayı unutmak, en yakın arkadaşını satmak!..
Sanırım kanatlanmak iyi bir şey değil...
Şeref kürsüsü
Annesi ve babasını kaybettikten sonra devlet korumasında büyüyen Kadir Özdemir, 6 yıl boyunca köy köy dolaşıp tam 50 bin ihtiyaç sahibi çocuğa ayakkabı dağıtarak hem minik ayakları hem de kalplerimizi ısıttı.
Zap'tiye
Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un, "Döneri benim babam buldu" demesin mi? Hani "Kimyonu ben buldum" dese inanacağım da...
Ne demiş?
"Zengin çocuğu olmak zor bir şey, hırs olmuyor insanda." (Billur Kalkavan'ın sözleri)