Hayatımda ilk kez bir filmi izlemeden kritik edeceğim. Kesişme: İyi ki Varsın filminin Trabzon'daki setine pandemi kaygılarım nedeniyle gidememiştim. Külliye'deki ilk gösterime de karantinada olduğum için gidemedim. Önceki gün İstanbul'daki galaya da vaka sayılarındaki büyük patlama ve yeniden virüs kapma ihtimalim yüzünden katılamadım. Ben de çaresiz, yazmayı çok istediğim bu filmi görenlerin verdiği bilgiler, medyada yer alan yorumlar ve yapımcı Mustafa Uslu'nun TRT'deki röportajını referans alarak yorumlamak istedim.
Öncelikle iki içten teşekkürüm var: Birincisi, projeye sonuna kadar destek veren TRT'nin eski ve yeni genel müdürlerine... İbrahim Eren ve Mehmet Zahid Sobacı'nın fedakar çalışmaları olmasa bu proje bu kadar etkili bir biçimde hayata geçirilemezdi. İkinci teşekkürüm, bu toplumu Türkiye yapan değerlere her filminde vurgu yapan, hak eden şahsiyetleri hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan beyazperdeye taşıyıp biyografi sinemasının en üstün örneklerini veren, (Müslüm, Naim, Ayla, Türk İşi Dondurma) onları yeniden bağrımıza basmamıza vesile olan yapımcı Mustafa Uslu'ya...
Filmi bu denli gerçek yapan unsurlardan biri de Eren Bülbül'ü canlandıracak oyuncunun, yerel kaynaklardan bulunup seçilmesi. Eren'in yaşadığı yere sadece 90 kilometre mesafede yaşayan genç oyuncu Rahman Beşel bu doğal haliyle (Onu TRT'deki röportajında izleyip analiz etme olanağı buldum) filmin inandırıcılık katsayısını artıran en önemli unsurdu. Şehit Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik'i canlandıran İsmail Hacıoğlu da tek kelime ile kusursuz bir seçimdi. Zira kendisi bana göre tartışmasız ülkenin en iyi üç erkek oyuncusundan biridir.
Filmi en kısa zamanda izleyip, utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden hüngür hüngür ağlamak istiyorum. Çünkü milletçe buna çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İnanıyorum ki, gözümüze inen her buğu, yanaklarımızdan süzülen her damla, içimizde biriken kasveti, irini boşaltacak, bizi rehabilite edip insan olduğumuzu hatırlatacak. Ayrıca terör belasının ancak "tek, bir ve yekpare" olunarak defedileceğini beynimize ve kalbimize kazıyacak.
Bir de hak edenlere henüz onlar hayattayken "İyi ki varsın" demenin ne kadar önemli olduğunu, hayatın içimize huzur ve güzellik katacak güzel ifadeleri saklamak ya da ertelemek için ne denli kısa olduğunu anlatacak.
İyi ki vardın Eren...
Bu logo oldu mu şimdi?
Uğur Aparslan, kadim bir dostum, grafik sanatına saygı duymamı sağlayan son derece yetenekli bir sanatçıdır. Birlikte pek çok dergi ve gazete sayfası tasarladığımız olmuştur. Benim ilk şiir kitabımın kapağını harika bir tasarımla süsleyen de odur.
Uğur geçenlerde sosyal medya hesabından ilk yerli otomobilimiz olan TOGG'un ismini ve logosunu eleştirmiş. Her kelimesine yürekten katıldım. Öncelikle de bir ismin bir anlam içermesi ve bir değeri simgelemesi gerektiği konusundaki duyarlılığını alkışladım. Uğur. logodaki harfler arasında yer alan espasların (mesafenin) bile tutmadığını tespit ederek, çalışmayı son derece başarısız ve özensiz bulduğunu söylüyordu.
Bence de TOGG (Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu) ne bize ne de pazarlarına çıkacağımız yabancılara bir anlam ifade ediyor. Keşke bizi anlatan bir ismi olsaydı. Dişi kurt Asena'ya hatta Küheylan'a bile razıydım. Logonun ne anlatmak istediğini de kavrayamadım. Çukur dizisinin iki üçgen arasındaki üç noktası bile daha anlamlıydı. Seri üretim başlamadan ve gurur otomobilimiz dünya pazarına çıkmadan bu hatadan dönmek gerekiyor.
Gaf kürsüsü
Gelin Evi'nde konuk gelin, ev sahibine sordu: "Kübra Hanım, şu baş köşede duran resim aile büyüğünüz mü?" Kübra: "Hayır, o William Shakespeare. Kendisini çok severim de..."
Zap'tiye
İstanbul'un virüs haritası Omicron varyantı nedeniyle iyice kızardı. Ama hâlâ aşısız gezenlerin yüzü bir türlü kızarmadı!..
Ne demiş?
"Cennette yemek var mı anne? Varsa hemen ölelim." (Afrika'da açlıktan ölmek üzere olan çocuğun sözleri)