Geçen hafta iki kadına büyük bir minnet duydum. Biri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kıymetli eşi Emine Erdoğan, diğeri cemiyet hayatının önemli isimlerinden Esra Çavuşoğlu'ydu.
Emine Erdoğan benim bugüne kadar tanıdığım en aktif first lady'miz. Gün oluyor önderlik ettiği 'sıfır atık' projesiyle Türkiye'nin en başarılı çevrecilik kampanyalarından birinin başarıya ulaşmasını sağlıyor, gün oluyor Türkiye'nin en ücra köşesindeki bir köy okulunun kütüphanesini açıyor, gün geliyor başlattığı okuma-yazma seferberliği ile kadınların eline birer eğitim meşalesi tutuşturuyor.
Hanımefendi, geçen hafta da çok önemli bir projenin öncülüğünü yaptı. Emine Erdoğan'ın himayesinde geliştirilen bir 'hızlı tanı kiti' ile çocuklara ders sırasında artık maskelerden kurtulacaklarının müjdesi verildi. Birkaç saniye içinde Kovid-19 testinin gerçekleştirileceği hızlı test sayesinde çocuklar, sınıf içinde kendilerini bunaltan, rahat ders görmelerini engelleyen, konsantrasyonlarını bozan maskeleri takmak zorunda kalmayacaklar.
İkinci kadın kahramanımızı ise Türkiye, değerli meslektaşım ve mesai arkadaşım Bülent Cankurt'un cuma günü Günaydın'da yayınlanan müthiş haberi sayesinde öğrendi. Fenerbahçe'nin eski yöneticisi iş insanı Ömer Çavuşoğlu'nun büyük kızı Esra Çavuşoğlu, yıllar önce madde bağımlısı olmuş, kurtulmak için de ABD'ye gitmişti. Bağımlılığından kurtulan Esra Hanım, kendisi gibi bağımlıları kurtarmak için de Miami Üniversitesi'nde klinik psikoloji doktorası yapmış ve psikolog ve bağımlılık danışmanı olmuştu. Kendi deyimiyle 16 yıldır 'ayık' olan Esra Hanım, meğer mesleğini gönüllü olarak yapıyormuş.
Bir firmada yönetici olan Esra Hanım, holdingin katkılarıyla Gaziantep'te Oya Bahadır Yüksel Rehabilitasyon Merkezi'ni kurmuş. Yetinmeyip John Hopkins, Yale, Georgia gibi üniversitelerdeki profesörlerle iş birliği yapıp, madde bağımlısı gençleri kurtarmak için bir tedavi modeli tasarlamış. Çok başarılı olduğu kanıtlanan bu yöntemle, şimdiye kadar 500'ün üzerinde genci bağımlılığından kurtarmayı başarmış.
Biri; makamını, mevkiini vatandaşlarının huzuru, refahı, mutluluğu için kullanıp, bir gününü bile boş geçirmiyor. Diğeri; 'damdan düşen' biri olarak tecrübesini ve ilmini memleketinin uzak köşelerindeki gençleri bataktan kurtarmak için kullanıyor. Üstelik, çoğumuzun burun kıvırdığı, dudak büktüğü 'sosyetik' kavramını başka bir boyuta taşıyarak...
İşte genç kızlarımızın örnek alması gereken iki muhteşem kadın portresi. Allah, kadınlarımızı başımızdan, yanımızdan, yöremizden eksik etmesin...
Beyaz'ın gözyaşları
20 yıldan fazladır evlerimize konuk olan Beyazıt Öztürk'ü cumartesi gecesi ilk kez ekranda gözyaşı dökerken izledim.
TV 8'de yayınlanan O Ses Türkiye'de Beyaz'ın takımından elenen kız, "Babamın bir sözü vardı: 'Sevginin diktiği dikişi kabirde melekler bile sökemez' derdi.
Burada aramızda sağlam bir dikiş attığımızı düşünüyorum" deyince, bizimkinin gözlerinden sicim gibi yaşlar süzülmeye başladı. Önce sorumluluktan bahsetti. Gözyaşları içinde yarışmacıların artık kendi evlatları gibi olduğundan, onların hayatlarıyla ilgili önemli kararlar almanın sorumluluğundan, hepsinin yaşamlarının bundan sonraki kısmının ağırlığını taşımaktan filan söz etti.
Sorumluluk duygusu ve sulu gözlülük... Yaşlanmanın iki önemli emaresi... Beyaz'ım da yaşlanıyor mu ne?
Şaka bir yana, bu kadar vicdanlı bir adamın henüz çocuk sahibi olmaması, doğmamış tüm evlatlara haksızlık diye düşünüyorum...
Gaf kürsüsü
Bursa'da kadın sürücülere şoförlük dersi veren Milyoner yarışmacısı Canan Hanım'a, "Çevresinde kırmızı şerit bulunan beyaz renkli ters üçgen şeklindeki trafik işaretinin anlamı nedir?" diye soruldu. Sürücülük eğitmeni, "Yol ver" yerine "Dur" deyince elendi.
Zap'tiye
PKK'nın dağ kadrosu İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde istihdam edilmiş. Vizyondaki yeni filmin adı: Dağdan İndim Büyükşehir'e.
Ne demiş?
Trabzon'da intihar etmek için binanın çatısına çıkan adama aşağıdakilerden biri seslendi: "Gel kardeşim, şampiyonluğu görmeden gitme..." (Adam ikna olup, aşağı indi)